Çocukluk yıllarım, sokakta oynarken yere düştüm ve ağlamaya başladım. Kimse yanıma gelip niye ağlıyorsun diye sormadı.Sağa sola baktım, oynamaya dalmış arkadaşlarım elimden tutup kaldırsın diye beni, yada kaldırımda oturan komşu teyzeler, ablalar..
Kimse bakmadı, elini de uzatmadı.. Kendi başıma ayağa kalktım, oturdum kaldırıma sonra cebimdeki babamdan aldığım harçlığın sesini duydum. cebimdeki 25 kuruşlar tıngır mıngır dans ediyordu.. Sevindim , hemen bakkal amca'nın yanına koştum.. Bir baktım ki, uçurtma gelmiş.Hemen, istedim ama param yetmedi.. Başımı okşadı hadi al dedi. akşam babandan alırım ben parasını.. Uçurtmayı uçurmaya başladım, o uçtukça ben kahkahayı basıyordum.
Tüm arkadaşlarım yanıma geldi. Hatta kaldırımda oturan komşu teyze oğlunu da yanına alarak geldı ve bana '' uçurtmanın ipini versen de birazcık bızım oğlan da tutsa ' dedi ve gülümsedi.. Ve anladım, ağlayınca kimse yanında olmuyor. ağlayınca güçsüz ve yanlız kalıyorsun. Yar'an olduğunda bile gülmeyi başarmalısın diye. Ulan ! fazla abartmışım ki olayı yaptığım şımarıklıklardan dolayı, annemden yediğim fiskelere bile gülüp geçmeye başlamışım. Ben güldükçe annemi hırslandıracak kadar.. Neysee....
büyüdüğümde ilk darbeyi çok sevdiğim, inandığım cocukluk aşkımdan aldım galıba, evli şuan. Bana gelip arkadaşlarım, söylediğinde ayaklarımın beni taşımadığını, öldüğümü hissettim olayın şokunu atamadan karşımdaki insanlara karşı dik durmak için gülüp geçtim, kısmet değilmiş dedim.Dili geçmiş zamandan tek yaramdır benim, yüreğimde saklı hala ilkgün ki gibi..o zamanlar O bile ağlatamadı beni.. içimden yüreğime gözyaşımı akıttım tabi ama kimse görmedi, yaram kurumasın diye gözyaşlarımla suladım ki hep yaşasın hep acısın ki içim onu unutmayayım diye..
hiç ağlamadım mı diye sorarsanız tabiki ağladım. Bir gün mutfağın camında dışarı izliyorum. hurda toplayan, durumu kötü, zayıf, orta yaşlı bir adam gördüm. yanında 2 tane küçük cocugu vardı . Bizim evın arkasındaki boş yeşillik arazıye oturmuşlardı.Yere bir gazete sermişlerdi. Gazetenın üzerinde bir yarım ekmek adam çocuklarına pay edıyordu. Çok az gazete kağıdına sarılmış peynırde onlara eşlik ediyordu.içim sızladı, anlatılmaz bir duyguydu. Gözlerimden bırden yaş geldiğini hissettim. Hiç bir şey benı bu kadar etkilememişti. Birden ocağın üstünde taşan çaydanlığın sesi ile kendime geldım. Tepsiye bıraz kahvaltılık koydum ve hali hazırda olan çayı da alarak (kısmet onlaraymış)adam ve cocukların yanına gittim.. Ben hayatımda o kadar mahsum yüzler hıc görmemiştir.Adamın bir cocuğu daha olduğunu öğrendim, yatalak. eşini kaybetmiş. Küçük cocuklarına bakacak kimse olmadığı için yanında gezdırıyormuş..
işte o zaman neyi anladım bu dünyada ağlayacaksan ferhat gibi şirin'e değil, mecnun gibi leyla'ya değil.. Hz.Ömer gibi aşı olmayana, başını sokacak evi olmayana ağlayacaksın. Hayatın tek gerçeği bu..