büyüdüğünüzde pek anmak istemeyeceğiniz çocukluk anılarıdır.
sıcak bi temmuz günüydü, sene 1997 civarı pek hatırlamıyorum, o ara kafam iyi, bi de deliyim, kanlıyım, çay gibi bi yer vardı piknik yapılan, oraya giderdik mangala falan.
çayın kenarında gezerken her adım atışımda bi kurbağa zıplıyor, sol el baş parmağımın üzerinde de kocaman bi siğil var, bu sebepten kurbağalara kılım hacı. velhasıl napsak napsak diye düşünürken dayım bi fikrim var dedi, onun fikri var ise vay halime dedim.
napacak lan bu deli manyak adam derken (aramızda 4 yaş var da o sebepten) bi kavanoz bulup geldi, ''ahahaha bak sen şimdi ibneliğin kitabını yeniden yazıcam'' dedi - aynalı tahir de o ara erkekliğin kitabının içindekiler kısmına başladı başlıycak - bi kurbağayı yakalayıp attı kavanozun içine, ne olaki acep diye merak içerisinde beklerken
gidip su dağıtımının yapıldığı kocaman boruların falan olduğu bi oda vardı orda bi eşek arısı yuvası gördü ve yuvanın başına gidip çomak sokarak kavanozu da deliğin ağzına getirdi, bu sebeple dışarı çıkan arı gelip kavanozun içine giriverdimi? hadi bakalım, eşek arısı vs kurbağa. biletler biletix'te eheueheu. deyierdim içimden...
öylece bi köşeye bırakıp gidip yemeğimizi yeyip geldik tekrar, bir de ne görelim, kurbağacık hayatında alamayacağı kiloyu yarım saat içinde nasıl almış diye öylece bakakaldık gözümüzü ayırmadan,çekti gitti arabayla dayım, gaz maskem vardı egzozuna boğulmadım allah'tan.