bursa'da oturup görükle'ye gelen arkadaşla yemek yenir, kafenin tekinde çay içilir, gelip geçen insanlar izlenirken arkaşla şöyle bir diyalog geçer aramızda:
ark: kaa oğlum, benim camiye gitmem lazım akşam namazını kılcam.
kaa: ya oğlum bak bu köyde 2 cami var, ikiside uzakta. boşver kazaya bırak.
ark: olur mu lan öyle hadi götür beni camiye.
kaa: bak hacı yürütme beni şimdi, çok yürüyeceğiz.
neyse kalkılır, camiye doğru yol alınır, yoldaki diyalog:
ark: oğlum daha yürücez mi?
kaa: yürücez tabi dedim ben sana.
ark: oğlum burda kilise var mı peki?
kaa: kilise yıkıldı ama meydanı var yunanlılardan kalma.
ark: ne biçim köy lan burası? camiye giderken en az 5 tane içki içilen yer gördüm. adamı günaha çağrıyorlar. ( gülerek )
kaa: eee oğlum burası görükle. ( aynı mavi jeans reklamındaki gözlerimi kısarak söylüyorum. )
camiye gelinir,
ark: oh lan geldik sonunda.
kaa: hadi kıl sen bekliyorum.
ark: sen gelmicen mi oğlum?
kaa: yoo kapıda bekleyeceğim seni.
ark: tamam lan bekle.
arkadaş namazı kılar sessizce baya bir yol yürünür, kimsenin ağzından ses çıkmaz ve arkadaşım bu sessizliği bozar.
ark: oğlum nasıl bir yer lan burası? hani tayyip izmir'e gavur dedi ya siz izmirlilerdende gavursunuz mına koyyim.
kıssadan hisse: böyle garip bir yer görükle, köy demeyin orası bildiğin yeni bir dünya.