haydarpaşa garı

entry204 galeri video1
    20.
  1. özel bir anlamı yoktu benim için haydarpaşa tren istasyonunun. istanbul da ikinci öğretim okumanın ve üniversitenin ilk günlerinin rehaveti ile karışık muhteşem güzelliğini yaşıyordum o zamanlar. acıbadem deki okulumdan çıkıp, e-5 ten herhangi bir otobüsle kadıköy e gelip, rıhtımdaki büfelerden iki sosisli çakıp, henüz yeni gelmiş olan gemiye biner hareket etmesini beklerdim. tek derdim sınıfın sol önden 3. sırasında oturan pembeli kızın adını öğrenmek ve tanışmaktı o zamanlar. gemi hareket eder, ben istanbul un o her zaman hüzün veren manzarasını seyre dalardım. tarihi bir bina, bir estetik harikası olmasının dışında hiç bir anlamı yoktu benim için, hatta zaten gecenin 11'i olmuş biz hala yollardayken geminin birde haydarpaşa'ya yanaşması inceden kıl ederdi beni. hiç düşünmezdim o yanaşan gemiye binen insanların nerden ne amaçla geldiğini. benim başka bir dünyam vardı çünkü. istanbul da yaşıyordum, istanbul da okuyordum. tatile gitmekten başka hiç bir nedenle ayrılmamıştım ki istanbul dan. ayrıca hayatımda gayet iyiydi. yeni başladığım okulda güzel bir çevre edinmiş popülerde bir tip olup çıkmıştım. haydarpaşa dan gemiye binen insanlar benim mutlu yaşantımda küçük birer figüranlardı sanki. bir süre sonra çıktı hayatımdan haydarpaşa. zira mavi kart çıkartmıştık ve o zamanlar gemide mavi kart kullanılmıyordu. artık okula geliş gidişlerde otobüs kullanıyordum. fakat başka nedenlerle gemiye bindiğim her zaman haydarpaşa benim için anlamsız ama içerisinde bir derinlik barındıran ''bir iş var ama hayırlısı'' dedirten gizemli yapısını korudu benim için. ilk zamanlarda hiç umursamadığım haydarpaşa yolcuları ufak anlamlar kazanmaya başlıyordu. herhalde diyordum, şehir dışında okuyan öğrenciler bunlar. ama elbette ki büyülü hayatım henüz bitmemişti. çok güzel günler yaşıyordum, kısa bir zaman sonra hayatımda çok köklü değişikliklerin olacağını, sevdiğim birçok şeyi bir daha kavuşamamak üzere kaybedeceğimi o zamanlar bilmiyordum. düşünmüyordum da. çünkü dehşet veriyordu düşünmek. amma velakin sayılı zaman çabuk geçer düsturundan hareketle benim güzel günlerimde bitti. zaten 2 senelik olan okulum bir dönemlik uzatmayla ebediyen hayatımdan çıktı. haydarpaşa tren istasyonu ise yerli yerinde duruyordu. beni berbat bir hayata yolcu edeceğini hala daha düşünmüyordum. okul bittikten sonra sap gibi ortada kalan şu satırların sahibi, eğitim-öğretim hayatını devam ettirmek için sınava girer ve anadolu'nun ''sevilen'' bir şehrinde bir ''anadolu üniversitesi'ni'' kazanır. hep kafasında eski günleri vardır. o günlerin ışığının geleceğini de aydınlatacağını düşünmektedir. yolculuk günü geldiğinde haydarpaşa tren istasyonu son gülen iyi güler tarzından bir bakış atar o'na. daha önce umarsızca geçip gittiği hatta gemi yanaşmasa ya diye içten içe söylendiği tren istasyonunun müdavimlerinden birisi olmuştur. yeni okula başladıktan sonra hiç bir şeyin eskisi gibi olmadığını gördüm. o ilgi gören, sevilen, güçlü kişilik gitmiş, hayattan umudunu silmiş, hedefsiz, mutsuz silik bir karakter gelmiştir. zaman geçer ama gidişat değişmez. mutsuzluk sarmıştır dört bir yanı. istanbul a dönüş günlerini iple çeker olmuşumdur. ve nihayet o istanbul a ilk dönüş günü gelmiştir, tcdd nin teknoloji harikalarıyla. elde bavullarla haydarpaşa tren istasyonundan bir ferdi tayfur edasıyla çıktıktan sonra gemiyi beklemeye koyulmuşumdur. kaderin insanları nerden nereye sürüklediğinin ibret verici bir örneğidir aslında bu. yanaşan geminin içindeki gece öğrencilerinin ''off gene mi buraya yanaştı bu gemi ya'' tarzından serzenişleri acı dolu bir yürekle hissedilir. 2 sene önce haydarpaşa dan binenleri figüran yapan çocuk, artık kendisi figüran olmuştur. gemiye biner. gider. gider.
    3 ...