analiz bön,kalite kof,analitik düşünce kıt,mantık sığ,ilim seyrek,ahlak fakir,insaf iflas noktasında,düzey çukurda,çemkirmede mahir müridlere sahip sözde şeyh,son veli.(öngüt ün aldığı vahye göre(!) mehdi bir süre sonra çıkacakmış bu ondan önceki son veliymiş ,bırak islam alemini kendine hayrı olmayan bir avuç müridi ahir zamanda çıkması vaad edilen siyah bayraklılarmış,kendisinin bulunduğu muhit hacc yeriymiş,rüyasında allahı görmüş aldığı vahiyle tekfir e başlamış mışda mış)
28 şubat tipi güç odaklarının zihniyetine hizmetin ürünü olduğu,güç mücadelesinde malzeme olarak kullandığı açık ve seçik ortada olan ve gökten inmediği malum para kaynağıyla neredeyse bedavaya dağıtılan kitapların içeriğinde itham,söylenti ve süizannları dedikodu değilde kitapların beleşce 28 şubat sürecinden sonra propaganda argümanı olarak servis edilmesinin söylenmesini dedikodu sayarak akıl tutulması yaşayan müridlere sahip olan maskesi düşmüş bazı güç odaklarının ''bizim çocuk''larından bir şeyh...
28 şubattan öncede sövüyormuş kimisine...vah vah böyleyse dahi bu halin dar çerçevede kalıp umuma mal olmaması düşünüldüğünde burdan çıkacak sonuç kullanılmaya müsait potansiyeli evvelindede varmış, zaten onu teyid ettik 80 lerde belliymiş 2000 de ne yapacağı...ama bu bilgi umuma mal olmamış,propaganda aygıtı olarak kullanılmamış,zira böyle olmadığından zamanında etkisiz bir insan olmasına karşın muhattap dahi alınıp bayram tebriği bile yapılmış.. öne sürülen doneyle psikolojik harp için zaten biçilmiş kaftanmış,potansiyeli olduğu sonucu çıkar sadece(ki o kitapların sistematik propaganda nın din kısmı için serviside,bilinmesi ve işitilmeside kendi küçük çapınca dallanıp budaklanmasıda 28 şubat sonrasıdır bunu herkes bilir,zira evveliyatında pek bu tekfirci,harici meşrep vasfıyla işitilmiş bir kimse değildir)....mühim olan 28 şubattan sonra psikolojik harp unsuru olarak etkisizde olsa kullanılmış olmasıdır...ki bu açıktır.(kitapların basım tarihleri,mecmua vasıtasıyla propagandaya girişmeleri,cenazesinde ortaya çıktığı gibi oldukça az mürid potansiyeline rağmen kitapevi zincirinin mantar gibi çoğalması gibi konuların 28 şubat sonrasına tekabül etmesi üzerinde durmuyoruz dahi)-zaten 28 şubat kadroları bir anda ortaya çıkmadı lokal olarak o dönemlerdede kullanılmış olabilir. ama umuma teşmil olması ve müslümanlara karşı toplu muarızlığa başlaması 28 şubat sonrasıdır-(ki 28 şubat döneminde 1997 yılında hürriyette çıkan yazıda kendisiyle görüşen faik bulut ''askeriye'den bazıları gelip, ‘şimdiye kadar neredeydiniz; RP ile tarikatların içyüzünü böylesine ortaya çıkaran olmadı' diyorlarmış''demekte)
müridlerin ruhani lağımın derin dehlizlerinde seyrederek ben ciddiye alınacak biri değilim diye ilanatta bulunarak; kalitemde belli,ilmi çapımda diye adeta bağırmak suretiyle konuşmayı kusmuk saçma noktasına sevkederek kendi acınası durumunun kotardığını zannetmesi ise ayrı bir komedidir..
sözde son veli güya vaad edilmiş siyah bayraklı müridlerine bak sen...
zaten arapça bilmeyen,okumayı bile bilmediği ayetleri iğva yerine kullanan harici meşrep sözde şıhın müridinden nasıl bir kalite çıkabilir ki...ama biz kalitesizlik noktasında aynı seviyeye elbette inmeyeceğiz...zira biz istesekte maya ve meşreb müsaade etmez.
ama potansiyel olarak maksimumum lise mezunu(değilse dahi olsa olsa istisnadır) ve hiç bir islami ilme vakıf olmadığı aşikar müridlerinin cahalet yaftaları çok şeker..zira ciddiye alınası değil...
neyse yüz göz olunmayacak kadar kalitesizlik mevcut olduğundan dokunularak eziyete uğrayacak klavyeye yazık olduğu belli...
zaten malumat ve insaf sahibi herkes kimin ne mal olduğunu iyi biliyor...halkın önemli bir kesimini temsil ettikleri halde bazı menfi ve malum güç odaklarının etkisiyle bugüne kadar isimleri açıkça zikredilerek önemli belgelerde olumsuz biçimde anılan ve daha yeni isimlerinin çıkarılması gündeme gelen önemli dini toplumsal gruplara karşı aynı yerden ve gene yukarıda bahsedilen menfi güç odakları tarafından kumanda edildiğini tahmin etmenin güç olmadığı bazı isimlerin çeşitli maskelerle din kisvesine bürünerek aynı güçlü toplumsal grupları bu defa sözüm ona dini yönden hedef alması elbette kör tesadüfün eseri değildir...bunu anlamak için derin analitik zekaya sahip olmaya gerek yok...gözlemlemek yeterli.
şöyle gözucuyla bakan,sıradan zeka sahibi her birey bunlar hak yoldaysa ben otobüsüm der zaten uzun bir analiz ve incelemeye hacet de yok.
sadece son kereye mahsus gene bediüzzaman ve arvasi hazretkeri ile alakalı bir konuya değinmeden geçmeyelim...
cahil öngüt müridleri bilmez veya çok çok bir iki şiirini işitmiştir ama necip fazıl diye bir adam bu dünyadan gelip geçmiştir...bu adam yakın dönem türkiye de dindar kesimi doğrudan etkileyen her planda en önemli simalarının başında...
necip fazıl bedbin bir yaşam sürdüren iyi eğitimli bir kimse iken arvasi hazretlerinin mürşidliğiyle islam dairesine girer ve çok hizmet eder.
arvasi hazretleriyle bediüzzaman arasında cahil öngüt müridlerinin kavrayamayacağı bazı ahir zaman alametleriyle alakalı tevil ve bir kaç ilmi ve özellikle tasavvufi mesele noktasında fikri anlaşmazlık olmuştur...
arvasi hazretleriyle bediüzzamanın arası bu sebeple bir parça limoni ve soğuktur...çünki bazı meselelerde açıkça anlaşamışlardır...
bu noktada ne nur talebeleri bu açık fikir ayrılıklarına rağmen arvasi hazretlerine saygısızlık yaparak ve kötü anmış...ne de buna karşılık arvasi nin en büyük talebesi necip fazıl ahmet arvasi ve ışık hoca gibi zatlar üstad bediüzzaman ı saygısızca anmışlardır...
anmadıkları gibi bilakis üstad necip fazıl,üstad bediüzzamanı dergisinde olumlu yayınlar yapmış...bir hususi kitap derlenebilecek kadar bediüzzaman hakkında kalem oynatmış...risaleleri dergisinde ve gazetesinde yayınlatmıştır...
şimdi ortada anlaşmazlık vakıa olduğu halde bu uhuvvet ortadayken müslüman tavrının başka türlü olması beklenemez...
osmanlı döneminde tekke ve medrese arasında sürekli çekişme olmuş ama hemen hiç tekfir boyutuna iş vardırılmamış...zira tekfircilik sünni mesleği değil harici vahahbi mesleğidir...
ve şüphesiz allahtan daha adil hüküm verici yoktur...müslümanın mesleği insafdır.
ötesi zaten gereksiz uzamışın daha da uzamasıdır.
ek:
faik bulutun 19.12.1997 tarihli hürriyette çıkan yazısından...
''askeriye'den bazıları gelip, şimdiye kadar neredeydiniz; RP ile tarikatların içyüzünü böylesine ortaya çıkaran olmadı' diyorlarmış.