Biz erkekler bu üç kadını adam gibi sevmesini beceremedik, Ne anamıza
candan bir evlat, Ne eşimize candan bir koca, Ne de kızımıza candan bir
baba olduk. Yıllarca üzerimizde emeği olan, her an her yaşta üzerimize
titreyen, gözünde her zaman bebeği olduğumuz, Eve geç geldiğimizde
uyumadığını gördüğümüz, okuldan dönerken. sokak ortasında gözleri bizi
arayan, her davranışımıza sabır gösteren ve kırılmayan, bizim
dertlerimize bizden daha çok üzülen, bizim için hiçbir fedakârlıktan
kaçınmayan ANNELERiMiZ. Ve annelerimizin elinden devralıp hayatımıza
anlam katan hayattaki en güzel dostumuz ve en tatlı arkadaşımız,
helalimiz, hayat ortağımız, Çocuklarımızın annesi. Sıkıntılı anımızda
başucumuzda gördüğümüz tek yardımcımız, Mutlulukta ve sıkıntılarda tek
paylaşıcımız, hayatımızın rengi, en güzel şiirimiz, hayatımızın olmazsa
olmazı, en büyük destekçimiz. EŞiMiZ. Birde prensesimiz. Bize
sevdalı bir yürek. Hayatında ilk erkeği olduğumuz gülümüz. Akşamları
bizi sabırsızlıkla bekleyen ellerimize bakan sevgi dolu bir çift göz...
Her zaman ve her yaşta yanında olacağımızı bilen bize güvenen ve
bununla gurur duyan bir tanemiz. Öcülerden ve cadılardan koruyan
kahramanı olduğumuz, bize koruyucu melek gözü ile bakan; onun bize,
bizimde ona âşık olduğumuz KIZIMIZ. Bunlar can, bunlar canan, bunlar
hayatın bizzat kendi, hayatın anlamı, bizleri yüreklerine baş tacı
yapan, değerleri dünyalık ölçülerle tartılmayan üç güzel insan. Bu üç
kadını sevgilerin en yoğunu ile sevmek için düşünmeye gerek yok, bir
neden aramaya gerek yok, Sevmemiz için annemiz eşimiz ve kızımız olması
yeterli. Ama biz bizi herkesten çok seven bu kadınları adam gibi
sevmesini beceremedik. Hep erkek rolünü oynadık. Belki de çok sevdik
ama bir türlü sevgimizi ifade edemedik utandık, yakışmaz dedik.
Masmavi düşlerinin altındaki sandalyeye tekme vurduk. Yüreğimizden çıkan
sevgi sözcüklerini dudaklarımızı kapayarak ağzımızın içine hapsettik
söylemedik erkekliğe sığdıramadık. Bal aldığımız çiçeğimizin kıymetini
bilemedik. Üzerimizde emeği olan bizim biz olmamızı sağlayan yegâne
varlıklara, her şeyimiz olan kadınlara bize verdikleri sevginin yarısı
kadar dahi sevgi veremedik. Neden eşimize küçücük bir hediye almak
bize ağır geldi Annemizin hatırını sormak ve gönlünü almak için telefon
açmamızı neydi engelleyen, Kızımıza içten sarılıp öpüp koklamamıza hangi
güç karşı çıkıyordu. Neden herkesten fazla onlara güler yüz
göstermedik. Neden seni seviyorum demedik, Ellerimizden kayıp gitmeden,
Hayal dünyamızın üç tane nadide yaprağı düşmeden... Sorguladıkça
nedenini bizde bilemedik. Onlarda bilemedi yüreğimizdeki sevginin
bağbozumu zamanını Bazen de sevdik ama orantı kuramadık yüzümüze
gözümüze bulaştırdık. Ya annemizi çok sevip eşimizi boşladık. Ya
eşimizi çok sevip annemize ilgisiz kaldık. Bilemedik sevginin soyut
bir kavram olduğunu, Herkesi sevmeye yetecek kadar bir yüreğimiz
olduğunu Ve tonlarca ağırlıkta sevgiyi taşıyabileceğini. Ruhumuzdaki
dalgalarda gemilerini alabora etsek de, Onlar bizi karşılıksız hiçbir
menfaat gözetmeden seviyorlar. Oğlu olduğumuz için, Eşi olduğumuz
için, Babası olduğumuz için, Eğer onların bu sevgilerine karşılık
birazcık emek harcasaydık, bakışlarımıza bahar mevsimlerini getirseydik,
Yani demem o ki sevgilerini hak etseydik. Bu üç kadında bizim için
canını verirdi. Dedim ya biz bu üç kadını adam gibi sevmesini
beceremedik.