süleyman efendi talebeleri,milli görüş,mahmut hocacılarla vs. alakalı tüm kitaplarının tanınması 28 şubat süreci sonrası gerçekleşmiş piyasaya hızlıca servis edilmiştir. eğer baştan bu kişinin(mesela 88 yılında) tekfirci,harici,potansiyel kullanılan bir kimse olduğu aşikar olsaydı hüsnü zann ile yaklaşılıp muhattap alınıp şereflendirilmezdi. ha fitne potansiyeli satır aralarında taa 80 yılında esad erbili hoca nın halifelerinin dedikoduları ile varmış zaten(kimse esad erbili nin halifesidir demedi sadece halifelerinin dedikodusunu yaptığı söylendi). dergahındaki dedikoduları veya müslümanlara karşı umumi manada muarizlığa kalkışmadan önce fikir verebilecek dar alanda hususi çalışmalarını kim ne bilsin. ama propagandaya başlayışı,müslümanlara umumi planda muarizlığa başlayış tarihi 28 şubattır. eğer daha evvelinden fitne çıkarma vasfı bilinseydi şüphesiz muhattap alınıp onurlanıdırılmazdı. baştan beri mi sızdırılmış bir kimseydi,yoksa zaaflarından faydalanılıp sonradan mı kullanıldı o bilinmez.
ama bilinen bir şey var...
geçenlerde yaşar nuri nin allah ile aldatanlar kitabını inceledim...genellikle doğrudan isim vermemiş ama bir yerinde doğrudan isim verilerek hedef zikrediliyor...
''fethullahçılar'' ''nurcular'' ''süleymancılar'' ''milli görüşçüler'' vs. falan diye...
ne kadar tanıdık değil mi...
ya prof(!) haydar baş a ne demeli
91 de refah partisinden aday...bugün neler dediği malum...
90 ların başında zaman gazetesi ne bizim gazetemiz diyormuş...
bugün durduğu yer belli...
ha bu aralar kırmızı kitapta doğrudan zikredilmemesine karar verilen,bugüne kadar olumsuz zikredilmiş cemaatler neydi acaba...gülen hareketi,nurcular ve süleymancılar olmasın sakın...
her şey ortada zaten...
öngüt hakkında an itibariyle konuşmak son tahlilde geleneğimize uygun değil...
ama sanki saf müridler allahmış gibi veya vahiy alıyorlarmış gibi milli görüşçüler 78 lerden sonra dinden çıktılar demeler yok mu...ah sümüklü cehalet nelere kadir... süleymancılara göre güya süleyman efendi mehdiymişde,kemal kaçar isaymışda...iftira nın bile bir sınırı olmalı..
kişi herkesi kendi gibi birilmiş...kendisinin allahın tecelligahı olduğunu,kendini görmenin hacca gitmek olduğunu söyleyen sözde şıh öngüt ün kendisini son veli ilan eden zeki mi zeki müridlerine bak sen..bu sözlerin meşru tasavvufla alakası elbette yok...bu akıllara ziyan sözlerin savunmasının cahillik yaftası olması ise tam bir trajikomedidir..arapça bile bilmeyen,hüseyin hilmi efendi copy pastesiyle kitap yazan şıhın müridlerine bak sen..sözde şıh öngüt ün rüyasında allahı görüp aldığı vahiyle insanları tekfir etmesinin meşru tasavvufla alakası ne kadarsa kendini kabe yerine koyması o kadar tasavvufla alakalı.ömer öngüt ün ne olduğu konusunda kendisinden haberdar olanlarda icma,konsensus noktası denebilecek kadar genel bir kanaat var zaten.allah madde üzerinde belirmez. bu hz. isa da olsa böyledir putda olsa böyledir ömer öngüt de olsa böyledir(putperestler ateist değillerdir onlara göre gayb olan allahın zahiri putlardır yani putta tecelli edip onda görülürler hıristiyanlar ve gulat bazı fırkalardada aynı düşünce vardır. hıristiyanlar isa allahın kendisidir demez insanlar içindeki belirmesidir derler,benzer öğretiler hinduizmdede var.) ayrıca mübarek kimseler bulundukları beldeye mübarek iklimini taşıdıkları söylenegelir ama haşa hiç bir zaman kabeye yerine geçmez ve bulundukları mekan haşa ve kella hacc yeri olmaz,onları ziyaret hacc yerine geçmez. bu en hafif tabirle apaçık bir ifrattır,yoldan çıkmışlıktır.
geçelim...
28 şubatın gerçek mağduruda öngütmüş bak hele sen şu işe...daha evvelde haydar baş böyle demişti bizde yemiştik...
bir tiyatro oynanırken figüranlar kullanılır...yönetmen isterse figüranı işe girdirip iştende atılır, güç sahibide yaptırır...
yönetmen izleyici inandırmak için figürana uygun libası giydirir,bu kah mağdur kıyafetidir,kah zalim....
safdirik izleyici bunun bir tiyatro olduğunu bilmez mizanseli gerçek zannederse yönetmen için bundan tatlı birşey olmaz...
lafı uzatmaya gerek yok...hidayet dilemenin dışında yapılacak birşey de yok...ama bediüzzaman ın adı anılmış ondan bir sözle bitirelim...(yolda biri beni kösteklemek istemiş kısmına dikkat...değil sen ona buna sataşcan...zahiren müslümanım diyen biri seni engellemeye çalışsa bile takılmamak gerek...aslında ben dahi şu an bir öngütçünün fitnesine cevap verirken bile üstadın metodunu bir kenara bırakmış oluyorum...üstadın yolunda asla fitne fesat yok idi...abdülhakim arvasi hocaefendi ile tamamen ters düşmelerine rağmen ne o ona kem söz söyletti ne o ona...işte islamın ölçüsü bu... )
''Bana 'Sen şuna buna niçin sataştın?' diyorlar. Farkında degilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. içinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarma ya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayagım ona çarpmış. Ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi?
Dar düşünceler! Dar görüşler!
Ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon (şimdi daha fazla) Türk cemiyetinin imanı namına bir Said degil, bin Said feda olsun. Kur'an'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet'ide istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanma ya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistân olur.''
Bediüzzaman Said Nursî