nüfus planlaması ile başlamak gerekir. bazı aileler gelirine göre çocuk sahibi olur, diğerleri de feodal yapı ve ataerkil toplum yapısına bağlı olarak çok sayıda çocuk yapar - tabi 'bol bol çocuk yapın, aman efendim az çocuk yapmayın sonra gelecekte avrupa'ya benzeriz, genç nüfusumuz azalır, diyen bir bakana sahipken vatandaşı nüfus planlaması hakkında nasıl bilince çıkartabiliriz-
çok çocuk, ona göre okul inşaasını ve nitelikli öğretmen ihtiyacını beraberinde getirir ve devlet nitelikli ve parasız eğitim-öğretim alma hakkına doğuştan sahip olan vatandaşlara bu hizmeti vermekle hükümlüdür.
hükümetin belirlediği sisteme göre, bunu yerine getiremeyen ya da getirmeyen devlet, özelleştirmeye gider. eğitimde özelleştirme! işte bu kavram okul dışında, kurs, dershane, özel okul gibi terimleri ortaya çıkarır.
özel öğretim'in tarihçesi ilkçağlara dayanır. bireysel yetenek ve becerileri, sosyal statü dikkate alınarak özel ders verilmesiyle başlar. özellikle devlet yönetiminde yer alan, üst sınıfa ait ailelerin çocukları gelecekte üst makamlarda, önemli devlet kademelerinde yer almaları için özel bir öğretime tabi tutulurlar. türkiye tarihinde de devlet yönetiminde söz sahibi olan bir çok sanatkar, şair ve bilim adamının özel bir öğrenim gördükleri bilinmektedir.
tanzimat'la birlikte yabancı ve azınlık okullarının artmasının ardından cumhuriyet'in ilanından sonra Atatürk, 1925 yılı t.b.m.m açlış nutkunda ' büyük millet meclisi'nin ve Cumhuriyet hükümeti'nin her alanda büyük gayretler sarf ettiği bilinmekle beraber, tüm vatandaşlarımızın eğitim istek ve arzularını yerine getirmekten uzaktır. gelecek yıl devletimizin bu hususta gösterebileceği en büyük fedakarlığı yapmasını önemle rica eder, maddi imkanları yerinde olan vatandaşlarımızın çocuklarına sahip çıkmak amacı ile özel teşebbüs tarafından okutulup yetiştirilmesini önemle tavsiye ederim.' demektedir. bu konuşmanın izmir iktisat kongresi'nde alınan karma ekonomik sistem'i benimseme kararından sonra yapılmış olması ayrı bir dikkat çekici noktadır. fakat türkiye cumhuriyeti özel teşebbüsü gerekli şekilde teşvik edemeyecek ve 1929 buhranı'nın da etkisiyle devletçi ekonomiyi benimsemek zorunda kalacak ve tarihteki ilk bütçe fazlasını 1938 yılında benimsediği bu politika ile sağlayacaktır.
günümüze gelindiğinde; eğitimde özelleştirme, kamu tarafından kurulan kurumlarla bir fiyat karşılığı hizmetin sunulması olarak değerlendirilmektedir. böylece eğitim bir piyasa unsuru, neoliberal politikalar sonucu toplumsal kesimler önünde bir engel olarak yer almakta, gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliği derinleştirmektedir.
die'nin 1997 yılında yayınlamış olduğu hanehalkı gelir dağılımı anket sonuçlarına göre; nüfusun en düşün gelirli yüzde yirmi'lik grubu 1963 yılında toplam gelirden yüzde 4,5'lik, 1994 yılında ise yüzde 4,9'luk bir pay alırken; toplam nüfusun en yüksek gelirli yüzme yirmilik kısmı toplam gelirden 1963 yılında yüzde 57, 1994 yılında ise yüzde 55'lik bir pay almaktadır.
yani 1963 yılında en düşük ve en yüksek gelirli aileler arasındaki fark 12.7 iken, 1994 yılında ise 11.2 kat olmuştur.
1999 yılında türk tarih vakfı tarafından yapılan araştırmalara göre; 'son yıllarda ülkemizde yaşanan özelleştirme süreci yoğunluk kazanmıştır. bir yandan kamu sektörünce üretilen eğitim hizmetinin finansmanı özelleştirilirken, bir yandan da özel sektörce üretilen eğitim hizmeti büyük ölçüde kamu kaynaklarıyla finanse edilmektedir. rant değeri yüksek olan okulların satışa çıkarılması tarzında özelleştirme türü de yaygınlaşmıştır. özel okullara devletçe sağlanan olanaklar da çeşitlenmiştir. kalkınmada öncelikli yörelerde açılan özel okullar için 10 yıl, diğer yörelerdeki okullar için 5 yıl vergi muafiyeti tanınmıştır. yükseköğretimlerde ise vakıf üniversiteleri bütçelerinin yüzde 45'ini devletten aldıkları yardımla veya mali kolaylıklardan, muafiyet ve istisnalardan yararlarnarak karşılamaktadırlar.'
zate belli kesimin çocuklarını paralı şekilde okutan bu okullara neden muafiyet tanındığı da ayrı bir tartışma konusudur.
türkiye'Deki eğitim sistemi kaos içindedir ve bu kısır döngü devletin özel sektöre yaptığı her türlü kaynak transferine rağmen aşılamamaktadır.