onüç harf ve iki kelimelik duymaya can atılan cümle nereye gitti? sesler havada titreşti, duyulmadı ama kaybolmadı da, sesler hiç kaybolmaz.
belki bir grup martının kanatları üzerinden ve bir kaç sarhoş yük gemisinin güvertelerinden geçerek boğazın karşı kıyısına vardı. boş yalıların, toz, kum, kuru yapraklar, kağıt parçaları, saç telleri, martı tüyleri, daha uçuşabilecek onca çer çöple giderleri tıkanmış verandalarında, ıslak ve ıssız bahçelerinde dolanmıştır.
ya da; umarsız insanların yazdan kalan ve hayata bulaşıp hayatı kirleten kayıtsızlığını, büyük ruhsuzluğunu, sığ ve zahiri neşesini odalara hapseden panjurlarına çarpıp parçalanmıştır.
veya; terkedilmiş kimi yaşlı, kimi yoksul, hiçkimsesi olmayan insanların farkında olmadıkları, bir ölmek arzusuyla yaşadıkları düşmüş, harab evlerin, uyduruk sobaların, kaloriferlerin geçici sıcaklığıyla buğulanmış camlarında gezinmiş, içeri sızacak bir geçit bulamamıştır.
şehrin çeşitli gürültülerinin, para kavgalarının, korna seslerinin, bir aşufte kahkahasının, bir polis sireninin, tırnakları her daim siyah olan bir boyacı çocuğun boyayayım mı ağabey? teklifinin arasında işitilmemiştir.