dostoyevski gibi adamların üzerine konuşmak zordur. zira aitsizliği doruklarda yakalamış bir bünye dosto. nez ateisttir, ne teist. ne komünistdir ne faşist. ne rusyalıdır ne de başka bir diyarlı. midemizi bulandıracak kadar gerçekçi, erişemeyeceğimiz kadar gerçektir. yani; ne sevdiğiniz ne de sevmediğiniz bir ilkeye,düstura zincirli değildir. binaenaleyh analitik gözlemde fayda var.
realist olarak bilinir fakat herhangi bir roman türünün yazarı olarak da tanımlayamayız dostoyu. "bir roman yol boyunca gezdirilen ayna demektir" der stendhal; ve realist romanların başat niteliğini belirtir. fakat aynaların göremeyeceği şeyler görürüz romanlarında. insana ait şeyler. çok fazla içimizde, en ücra köşelerimizde gizli kalmış hor duygular. okuyana dek farkında olmadığımız özelliklerimiz. o kadar bizden ki varlığının bile farkında değilken bir kitap sayfasının arasından çıkıverirler. hülyalarımızdan koparır özümüze götürürler bizi. çirkinliğimizi, betliğimizi, eblehliğimizi, çıkarcılığımızı gözümüze gözümüze sokar. artık kabullenme zorunda kalırız. ve sevmek...
bu öz tetkiki, içdünya varyantlarını gözlemlemek, sanırım dünyanın en acı veren işidir. bütün romanlarda dikkatinizi çeker zaten damıtılmış dostoyevski acısı. tabi düşünmek gerek, dikkat gerek. romanın akışına kapıldıysan ya da anaforda boğulduysan sadece zevkli bir roman okumuş olursun. çok düşünürsen de farkında olmadan varoluşçuluk sirayet eder. yavaş yavaş haz almayı bırakırsın zevk rutinlerinden. hatta daha sonra herşeyden. varlık ve eylemlerin tezahüründeki asıl amillere yönelir beynin. bunlar kendileri kadar mutluluk vermez maalesef. istikrarlıysan eğer, hala kaçıp kurtulamamışsan bu gerçek röntgencisi izandan. hayatın değişir dostum. zevk algıların değişir. en zevk aldığın şey daha önce zahirler kadar hoş gelmeyen amiller olur. bu durum içinde bulunduğun duruma göre ya yalnızlığa ya da bohemliğe götürür. fazla dengeli bir adamsan eğer, içinde ayrı bir dünyada halledersin. acıtır falan ama en asili budur.
bir oğuz atay var yerli dostoyevski payesinde. aralarındaki tek fark; dostoyevskiden zevk almanın herkese açık olması, hiç bir izanın ipoteğinde olmaması. dostonun dünya çapında ünlenme nedeni de budur zaten. oğuzcuğum mahalli kalmıştır bu konuda. mahallesi kendisi gibi olanlardan oluşur. mahallesinden olmayanler için kötümser, postmodern bir yazardır sadece. tutunamayangiller için ise bir tanrı. sadece tutunamayanlar anlar onu. hatta yaşar. kitle çapındaki bu farka sebep olan temel unsur; dosto romanlarındaki karakter cümbüşü ve her karaktere atfedilen önemdir. oğuz atay romanlarında kahramandan gayrısı insan ı güzaftır: kurmaca dünyanın yalın insanları. dolayısıyla herkes kendisini bulamaz. herkes çevresinde gözlemlediği bir karakteri bulamaz. bu yüzden müzmin bir gizdir oğuzcuğumun romanlarındaki haz. sadece bazılarına nasip olur. yerinde olmak istemeyeceğiniz bazılarına.
hülasa dostoyevski kimdir nedir uzun hikaye bu. bi uludağ sözlük entrisine sığmaz maalesef. bana sorarsanız; rehinci karıyı öldürmeye karar verdiğinde raskolnikov, raskolnikov önünde "senin değil acı çeken bütün insanlığın önünde diz çekiyorum" dediğinde sofia ve fazlasıyla daimi bir ivan karamazovdur.