bir kürt ün türkçe konuşmak zorunda kalması

entry153 galeri
    43.
  1. son zamanlarda artan düşmanlıklarla çok ilgi çeken ve faşist söylemlere neden olan durum. zorunluluk kelimesi iyi irdelenmelidir. devlet zoruyla ve eliyle mi yoksa yaşadığımız toplum mu mecbur bırakıyor sorgulamak lazım. geçmişte birçok kürt arkadaşımla gece halı saha maçına gider oynardık. aralarında kürtçe bağırıp çağırdıklarında lan acaba bize mi küfrediyor diye bozulduğumuz olurdu. sanırım fark edip kendileri arasında ayıp ediyoruz diye konuştular ve bu olay gittikçe azaldı. yani çoğunluğun içinde diğerlerinin bilmediği ve bildiğiniz ortak bir dil varken konuşmamak ahlaki bir zorunluluk.

    buna mahalle baskısı mı dersiniz, toplum baskısı mı bilmem ama insanlar birbiri ile anlaşmak için ortak bir dile ihtiyaç duyarlar. çoğu medeniyet bu işleri osmanlı nasıl yapmış deyip ona göre davranıyor. osmanlı egemenliği altına aldığı yörelerde o yöreye uygun kanunlarla yönetmeye devam etmiş, dillerini dinlerini serbest bırakmış. kimseyi zorla benim dilimde dinimde olacaksın diye zorlamamış.(ülke içinde iran'a destek veriyor diye alevilere bir din baskısı yaptığı söylenebilir ama bu büyük çoğunluğa sahip bir nüfusa karşı yapılan politik zulümün bu konuyla ilgisi yok)

    bugün amerika'da osmanlı ve türkiyem gibi üniter bir devlet. amerika, osmanlılar gibi davranıp eyalet sisteminde ve aralarında fazla fakr olmamasına rağmen eyealetler arasında farklı kanunlara izin veriyor. bir çok değişik dil ve dinde insan bir arada yaşayabiliyor. sonuçta bir çok dil yerine çoğunluğun konuştuğu ortak dil benimsenmiş. resmi işlerde ingilizce olmasına rağmen herkes kendi dilini özgürce konuşuyor. dünyada ülkeler arasında pek fark kalmaması, seyahatlein kolaylığı ve küreselleşme sonucu insanlar değişik ülkelerde karmaşık bir yapıda yaşamaya başladılar ve çoğu ülke bizim gibi üniter yapıya dönüşmeye başladı. ingilizler buna yönelik olarak kendi kanununa ilave olarak izin verdiği topluluklar için özel mahkemeler kuruyor ve şeriat kanunlarının bir kısmının uygulanmasını kabulleniyor. avrupa'da bir çok ülke göçmenlerin anadili ile konuşması için okullar açıyor. yanında kendi dilini de öğretiyor. artık asimilasyon yerine saygı duyup ortak bir çözüm arayışına giriliyor.

    şu yukarda yazdıklarımdan bıktım. hep bir şeyleri tanımlıyoruz. sorunu tarif etmekle, sorun olduğunu insanlara ispat etmekle ömrümüz geçiyor. sorunların çözümlerini ne zaman konuşacağız bilemiyorum. bazen yeter artık sorun olduğunu herkes farketsin de binlerce sayfa aynı konuları tanımlamakla uğraşmayıp, çare arayalım diyesim geliyor.

    fakat hala sorunlara çözüm ihtiyacı olduğunu tanımlamaktan ileri geçemedik... ne yapalım? hala "benim için sorun yok. zorunlu kalmak istemiyorlarsa siktirsin gitsinler" diyen bir anlayışı daha "sorun var" diye ikna edemezken sorunu nasıl tanımlayacaksın, tanımladığın soruna ne zaman çözüm üretmeyi konuşacaksın... bizim yapabildiğimiz ancak tespitler yapabilmek. olanları yazabilmek. geleceğe dair isteklerimizi yazdığım gün, bu ülkede gelmeyecek mi?
    0 ...