Bilindiği gibi "hakikat"in zıddı olan "hurafe", aslı-esası olmayan, uydurulmuş, saf ve doğru inançlar arasına katılmış, bazı zaman ve mekânların uğuru veya daha çok uğursuzluğu ile ilgili olarak dillerde dolaşan abartılmış hikâyelerden ibarettir. Bâtıl inanışlar da bu asılsız söylentilere inanmak ve gereğine göre hareket etmek demektir.
Her devirde, her toplumda az çok, ama mutlaka görülen hurafe ve bâtıl inanışlar, toplumların ortak derdi olarak daima gündemde kalmış önemli bir konudur. Hurafe ve bâtıl inanışların bu derece insanlığın başına dert olmasında genellikle cahillik, alışkanlık, görenek, propaganda, çıkar hesapları ve kişisel zaaflar etkili olmuştur.
Her kötülüğün başı: Cehalet
Hiç kuşkusuz, hurafelerin temelinde bütün karanlığı ve korkunçluğu ile derin bir cehalet bulunmaktadır. Dinimizin, insan özüne ve gerçeğine en uygun inanç esasları, ibâdet ve ahlâk ilkeleri ve bunlara dayalı en olgun ve medenî uygulamaları konusunda yeterli bilgiye sahip olan, islâmı aslına uygun şekilde tanıyan kişilerin, böylesi olumsuz davranışları sergilemesi düşünülemez. Çünkü bilgi güçtür, aydınlıktır, gerçeği tanımaktır.
En büyük ölçümüz Efendimiz'dir (sas)
Hurafe ve bid'atların terk ve tedavisinde, Hz. Peygamber'in yaşayışı ve tavsiyeleri yani sünnet'i en büyük yardımcımızdır. islâm tarihi bunun örnekleriyle doludur. Nitekim bizzat Peygamber Efendimiz de bizlere şu tavsiyede bulunmuştur:
"Size iki şey bırakıyorum, bunlara sıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmaz, (hurafe ve yanlışa kapılmazsınız; Allah'ın kitabı ve Nebi'sinin sünneti!"
Hurafeciler kendilerini "dindar" sanar!
Hurafe ve bâtıl inanışlara kapılmış kişilerin büyük bir kısmı, bu durumlarına dindarlık; bunlara karşı çıkılmasına da itikatsızlık, inançsızlık damgasını vururlar. Dindarlık, ancak dinî olanı, dinden olanı, dince kabul ve emredileni, emredildiği şekil ve şartlarda yerine getirmekle mümkündür. Bütün bir milletin bile bir yanlış ve hurafe üzerinde birleşmesi, onun niteliğini değiştiremez, hurafeyi hakikat yapamaz. "Gerçek"in ölçüsü, sadece gerçektir. Gerçek ise, Bakara Sûresi'nin 147. âyetinde belirtildiği gibi, "Allah'tan gelendir".
Sözlerin en güzeli Allah'ın Kur'an'ıdır
Hurafe ve bâtıl inanışların en büyük zararı, önce onlara kapılanlara dokunur. Çünkü hurafe ve bâtıl inanışlar kişileri farkına vardırmadan doğru yoldan ayırır. Onlar, iyi bir şey yapıyoruz diye avunurlarken bir de bakarlar ki, gerek inanç olarak gerek amel ve davranış olarak, inandıklarını söyledikleri dinin gerçeklerinden uzaklaşıvermişler. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Sözlerin en güzeli Allah'ın kitabı; yolların en doğrusu Muhammed'in yoludur. işlerin en kötü ve zararlısı, dinden olmadığı halde sonradan uydurulup dine sokuşturulanlardır. Böyle uydurulmuş her şey bid'attır, hurafedir, her bid'at da sapıklık sebebidir."
yukarıda bahsi geçen bir kaç hurafe anlayışın detaylı açıklaması ve islam dininde yeri olmadığına dair pls refer to: