yakın zamana dek hayatın çok iyi davrandığı bir adam eren talu. hep signe projeler,birbiri ardına yüksek getirili işler, şan, şöhret, erkek popülasyonunun yüzde 99.99' unun dibinin düşeceği dünyalar güzeli bir eş, galatasaray yöneticiliği, hooop oradan stadın ihalesi vs.vs. sonra şemsiye tersine dönüyor, her çıkışın bir inişi var lafını gözümüze sokarak kader,eren talu'yu alaşağı ediveriyor. maddi problemler, dostların ortamdan sırra kadem basmaları, evde huzursuzluk, allah kimseye vermesin. aldatmalar,bir noktadan sonra galiba karşılıklı ki hiç birimizi alakdar etmez ve herkes kendi yoluna gidiyor. işte burada bizi alakadar edecek kısmı başlıyor. eren talu bir zamanlar sevdiği,belki hala da için için sevdiği,kızlarının anası hakkında başlıyor uluorta atıp tutmaya. onu afişe etmeler, aşağılamalar, kaç şişe votka içip üstüne seviştiklerini anlatmalar. bizi hiç ilgilendirmeyen bu mahremiyetin utanmazca ortaya dökülmesi,işte bu bizi çok ilgilendiriyor. bu namertlik, işlerin buraya varmasında kimin daha çok hatalı olduğunu önemsiz kılıyor. ikbalden düşen bir adama duyulan sempati aniden antipatiye dönüşüyor. acılar ve hayal kırıklıkları olağan zamanlarda kayıtsız kalınamayacak kimi insani zaafları hoş görülebilir kılar, kılmalıdır da, hepimiz insanız, etten kemikten yapılmayız, bugün ona yarın bize. fakat eren talu sınırı aşmıştır, hakkı olmadığı bir rövanşı en pespaye şekilde almaya kalkışarak kendini rezil etmiştir. kişinin kendini rezil etme hakkı olup olmadığı tartışılabilir, ancak kızlarına ve eski karısına bunu yapmaya hakkının bulunmadığı açıktır. ha, bir çift laf ta o ayşe arman'a. mutlu musun o röportajı yapmış olduğuna?
gazetecilik başarısı değil mi, ha,evet.