aileden birini sever gibi sevdiğim takımım. bağlanmışım bir kere. o ne yaparsa yapsın onunla olmaya, onunla yaşamaya alışmışım. herşey bir adet 8 numaralı rıdvan dilmen formasıyla başladı aslında. aileden gelen fenerbahçelilik bende o forma ile başladı. sonra onu 11 numaralı aykut kocaman, 10 numaralı jay-jay okocha, 23 numaralı ariel ortega, 17 numaralı pierre van hooijdonk ve son olarak 20 numaralı alex de souza formaları izledi.
ailemin bana verdiği bu miras bana birşey öğretti. hayatında bundan sonra bir fenerbahçe olacak. onunla yatacaksın, onunla kalkacaksın. o kazandığında deliler gibi sevineceksin, kaybettiğinde üzüleceksin. ama ne olursa olsun bu sevdadan vazgeçmeyeceksin. bu yaşıma kadar asla vazgeçmedim takımımdan. 96'da aykut'un golü ile gelen şampiyonlukta nasıl sevindiysem, denizli'de kaçan şampiyonlukta bir o kadar üzüldüm. avrupa'da sevilla maçı sonrası nasıl sevindiysem, yine kaçan bir şampiyonlukla o kadar üzüldüm. ama dedim ya fenerbahçe bu. ya seni çok mutlu eder, ya da çok üzer...
biliyorum ki herkes takımına kendince bağlıdır. bütün herkese saygı duyarım. son yıllarda yaşanan biz en büyüğüz, siz küçüksünüz tarzı muhabbetlere hiç girmek istemem. çünkü bana fenerbahçe'yi sevdiren adamları örnek almışımdır. 96'daki trabzonspor maçı sonrası trabzonsporlular için üzülüyorum diyen aykut kocaman'ı örnek almışım mesela.
dedim ya bu sevdadan vazgeçilmiyor kolay kolay. 2006'daki denizli maçı sonrası kaçan şampiyonlukta çok üzülmüştüm. büyük bir yıkımdı bu. son haftaya kadar müthiş galibiyetler, ortaya konulan emek bir anda gitmişti. tıpkı 2010'da olduğu gibi. trabzonspor maçında direkten dönen, karşı karşıya kaçan her pozisyondan sonra sinirlendim. ama son düdük çaldığında sahada maçı kazanmak için her şeyini veren bir takım olduğu için mutlu oldum. hani derler ya topun canı var isteyince girmiyor diye. aynen öyle bir durum işte.
yinede kaçan şampiyonluklardan sonra orayı burayı yakan, yıkan bir taraftar olmadım. takımımla her zaman gurur duydum. son hafta şampiyonluk kaçıran tek takım olması bile tuttuğum takımın ne kadar şerefli bir takım olduğunu gösteriyor aslında. hiçbir zaman kupa paylaşmadı benim takımım. hiçbir zaman o şampiyon olsun demedi. ben şampiyon olmalıyım dedi. yıllardır sevabıyla günahıyla en zirvede yer aldı. bazen kazandı, bazen kaybetti. ama gönüllerimizdeki yeri hep sağlam kaldı.
rıdvan dilmen formasıyla takımına bağlanan ben 2010 yılında hala fenerbahçe'nin adını duyduğumda heyecanlanıyorum. onu sahada görünce içimi başka bir sevinç kaplıyor. antrenmanlarını bile takip etmeye çalışıyorum. futboldan, basketbola, voleyboldan, atletizme kadar göğsünde fenerbahçe amblemini taşıyan her takımını izlerken gurur duyuyorum, hepsinde ayrı ayrı heyecanlanıyorum. sanırım bu duygu yıllar geçsede değişmeyecek. her zaman, her yerde gururla söyleyeceğim fenerbahçeliyim diye. taraftarı müşteri zannedip, fenerbahçelilik duygusunu unutturmaya çalışanlara inat...
not: çok uzun olduğunun farkındayım. ne yapalım sustuklarımızı biriktirdik biraz. sabredip sonuna kadar okuyan herkese teşekkürler...