edebiyat mabedinde, bezirganlara ve tufeylilere karşı ömrü boyunca nöbet tutmuş bir bekçi.
hisar dergisinde iki yıl boyunca fildişi kule' den üstbaşlığıyla isimsiz yazılar neşreder. bu yazılarında tanıtıcı unsur olarak sadece tarih bulunur. zamanla okuyucular bu durumdan rahatsız olurlar ve bu rahatsızlıklarını dile getirirler. neden mi? okuyucular için bu yazılar son derece karmaşıktır ve yazılar arasında konu birliği kurmak zahmetli bir iştir. okuyucular (hatta dergi yöneticileri bile) bu zahmetten kurtulmak isterler. bu talep meriç'e iletilir. meriç kabul eder ancak çok mahzun olur. üzüntüsünü ve üzüntüsünün nedenini derginin sahibine gönderdiği mektubunda şu satırlarla dile getirir;
"yazılara başlık koymamak asırları aşan bir doğu geleneğinin yarı şuurlu mirası. okuyucuya bir keşfin zevkini tattırmak, gerçek dostlara, yani layık olanlara seslenmek, bezirganları mabede, başka bir tabirle avâmı fildişi kule'me sokmamak arzusu. doğu, irfanı hisarlarla kuşatır; 'emanetleri ehline tevdi etmek' imanın şiarıdır. bu duyguda gururla tevazû, edeple istiğna kucak kucağadır. bir kamus-ı okyanus ta kelime bulmak, denizden inci çıkarmak gibi güç bir iş. "
(ayrıntılı bilgi için dücane cündioğlu'nun ilgili çalışması)
en uzun yolu ihtiyar etmemiz istenir. heyhat bizim yani avâm tabakası için mühim olan, meselenin basitliğidir. zorluk bizi sıkar. herhalde bu nedenle kapısında gece gündüz nöbet tuttuğumuz, bekçilik yaptığımız bir mabedimiz bile yok.