iki karakteristik ögesi olduğuna inandığım sinema. bence bu iki nokta hayli kritik. birisi 1979 iran islam devrimi'nin kısıtlayan, yasakçı, özgür düşünceyi yok sayan baskıcı ortamının içinde bu sinemanın dünya sinemasındaki varlığını kabul ettirmesi. tabi bunu sanat eserlerinin yoklukta üretimin sınırsızlığa/ sonsuzluğa uzanmasına verebiliriz. yokken yaratıcılık bünyeyi tetikliyor. durum, budur. ikinci mevzu aile eşrafının sinemaya toptan gönül vermesinde yatıyor. baba yönetmen, kız yönetmen. oğul ona keza oyuncu. böyle bir zincirleme birliktelik var aile içi. armut dibine düşermiş hesabı.
bu iki kritik bellediğim öge dışında; kirazın tadı, rüzgar bizi sürükleyecek, sarhoş atlar zamanı, kaplumbağalar da uçar, kandahar gibi filmler özellikle izlenmeli der, kenara çekilirim.