1. gün black tooth esnasında inönü stadına adımımızı attık. organizasyonun boklukları hemen göze çarptı. su ve yiyecek almak imkansıza yakındı. erkek olduğumuz için tuvalet ihtiyacımızı yeni açığın gözleri önünde pisuvarlarda halledebiliyorduk ama bayanlar hakikaten büyük zorluklar yaşadılar. içinde enstrümanlar olan çadırlar güzeldi, aralarda eğlenilebiliyordu. şimdi gelelim gruplara;
black tooth'u ilk kez 17 mayıs'da lamb of god konserinde izlemiştim. hakikaten sahneleri çok iyi ve seyirciyle iletişimleri muazzam. tekrar beğenmiş oldum. stone sour ile pek ilgilenmedik, zira pek sevdiğim bir grup değildir kendileri. pentagram yine iyiydi, ogün sanlısoy ve murat ilkan da sahne aldı. alice in chains de iyi bir grup, fakat o ortama pek uymadılar gibi, nedenini bilemeyeceğim. rammstein ise tekrar gösterdi ki, müzikal anlamda ne kadar başarısız olursanız olun sahne şovuyla işi kotarabiliyorsunuz. evet rammstein sadece aykırılıkları ve sahne şovlarıyla iş yapan bir grup ama bunları becerirken müziği de hiçe sayan bir grup aynı zamanda. benim için bir sirk gösterisinden ibaretti, çünkü müzikal anlamda hiçbir şekilde beni tatmin etmeyen bir grup rammstein.
2. gün ne yazık ki volbeat'e yetişemedim, ama duyduğuma göre mükemmel bir performans göstermişler. geldiğimde hayko cepkin vardı sahnede. yani kötülemiyim diyorum ama hakikaten çok kötü be kardeşim bu adam. ne idüğü belirsiz marjinal olmaya çalışan bir tipi, hede hödö enstrümanlara girişi, özenti müziği ile festivalin en kötü kısmıydı. zaten önde bir ara yuhaladılar sanırım, o da "hepimiz manowar'ı bekliyoruz arkadaşlar ama bize verilen süre boyunca çalmamız gerekiyor" gibisinden bir şeyler söyledi. hayko cepkin'in sonlarına doğru önlere doğru girmeye başladık, zira manowar geliyordu. gerçekten mükemmel bir performans sergilediler. eric adams bu yaşında bu çığlıkları nasıl atıyor dedirtti, karl logan'ın soloları harikaydı. ve tabi joey demaio'nun türkçe konuşması önceki günkü tüm rammstein şovlarına bedeldi benim nazarımda. özellikle "buraya 4 büyük grup geliyormuş...siktir ordan!" demesiyle beni bitirdi. helal olsun amcalara! accept hakkındaysa söylenecek pek bir şey yok.krallar kral gibi çaldılar ve gittiler.
3. gün megadeth ve slayer'ın gazıyla saat 10da kuyrukta yerimizi almıştık. uzun ve sancılı bir bekleyişten sonra ancak saat 13.30 gibi içeri girebildik. girerken de hayatımda gördüğüm en komik organizasyon bokluğunu yaşadım. kapıdaki gerizekalı kadın arkadaşımın biletinin barkodunu okuttuktan sonra hiç beklemeden barkod kısmını yırttı. arkadaşım da kadın düzgün okutamadığı için kapıdan geçemedi ve tabi barkod da yırtıldığı için büyük bir sorun oluştu. gerizekalı tipler bizi biletix bilmemne masasına yönlendirmeye çalışsa da 4 saattir güneşin altında beklemenin verdiği sinirle ağzıma geleni söyledim ve arkadaşı allahtan yandan biyerden içeri aldılar. bundan sonrası daha da komik. ben geçmeden önce kadına, ben geçtikten sonra barkodu yırtmasını, bu durumda öncekine benzer bir abukluk yaşamayacağımızı söyledim, ama beyinsiz kadın bana bunu yapamayacağını söyledi. neden diye sorunca da cevap vermedi. var ya orada o kadını boğazlayacaktım, o kadar sinirlendim. neyse uzun bekleyişten sonra içeri girmiş ve önlere doğru hemen yerimizi almıştık. zaten bundan sonra da ondan 2-3 kez su almanın dışında ayrılmadık. anthrax başlarken o günkü son sularımızı yudumluyor, ve suyu ne kadar özleyeceğimizi düşünmüyorduk. anthrax çıktı ve çok iyi bir performans gösterdi her zamanki gibi. joey belladonna'nın seyirciyle iletişimi muazzamdı. özellikle antisocial şarkısı tüm stad tarafından söylendi. anthrax bitince yılların özlemi megadeth için saatlerimiz kuruluydu. sahneye biraz geç çıktılar ve çok kötü bir ses sistemi vardı. ama yine de mustaine'i görmek her şeye bedeldi. beyaz gömleği, kot pantolonu ve mükemmel saçlarıyla işte karşımızdaydı. gırtlaklarımız patlayacakmışcasına tüm şarkılara eşlik ettik. özellikle sweating bullets performansı muazzamdı ve tüm festivalin en iyi şarkısı olmaya adaydı. bunun dışında hem mustane'in hem chris broderick'in ne kadar iyi gitaristler olduğunu görmüş olduk. holy wars'un solosuyla sahneden ayrılmaları muhteşem oldu. megadeth'den sonra aslında epey yorgun ve susuzduk, hatta birilerine bize su alıp gelmesi için 10 lira vermeye razıydık, zira oradan çıkınca geri gelmek pek mümkün gözükmüyordu. sonra sahneye slayer çıktı ve birden tüm yorgunluğumuzu unutuverdik. açıkçası ben slayer'dan, özellikle tom araya'dan bu kadar iyi bir performans beklemiyordum. adam 30 senedir mütemadiyen çığlık atıyor ama hala atabilmesi inanılmazdı. kerry king her zamanki gazıyla seyirciyi coşturdu. hanneman aldığı kilolarla dikkat çekti ama grubun yıldızı tabi ki dave lombardo idi. herkesin izlemesi gerektiği bir adam dave lombardo. disciple, war ensemble, angel of death, mandatory suicide ve raining blood akılda kalan muazzam performanslardı. slayer bitince yorgunluğumuz bir kez daha aklımıza geldi ve olduğumuz yere çöktük. artık susuzluk o kadar dayanılmaz hale geldi ki bir arkadaş kendini feda edip su almaya gitti. suyun hayali ile 15 dakika bekledikten sonra arkadaş boş elleriyle geldi ve şimdi sıkı durun: su bitmiş! evet festivalde su bitmiş! 40000 kişilik bir festivalde suyun bitmesi kadar abuk bir şey olamaz. arkada susuzluktan bayılanlar falan olmuş olabilir, zira su içmek için dışarı da çıkamıyordunuz. neyse 21.15 gibi metallica çıktı. son 20 senede konser vermek dışında dişe dokunur hiçbir şey yapmamış olan metallica'yı eski günlerinin hatırına bir daha dinledik. sahne performansları yine muazzamdı, ama çok fazla coşamadık, zira çok çok yorgunduk. enter sandman, seek and destroy, the four horsemen çok başarılıydı. james hetfield'ın da enerjisi ve seyirciyle iletişimi muhteşemdi. 23.30 gibi staddan ayrıldık ve rüya gibi bir festivalin sona erdiğini farkedince içimiz biraz burkuldu. ne diyelim, umarım bir kez daha böyle bir organizasyon yapılır ülkemizde.