geçen gün okula gittim. billenler bilir mimarlık fakültesi yıldız teknik üniversitesinin beşiktaş kampüsündedir. mimarlık fakultesinin tam önünde eskiden basketbol sahası vardı, sonradan buradaki potalar kaldırıldı ve orası bir meydan görünümü kazandı. saat sabahın körüydü, bir elimde sigara bir elimde çay tek başıma oturuyordum. çevreme bakınıyordum, uykuya hasret gencecik çocuklar derse yetişme telaşında hızlı adımlarla önümden geçiyorlardı. Her önümden geçen çocuk için kendi çapımda yorumlar yapıyordum. Alkolle yeni tanışmış olduğu her halinden belli bir çocuk geçti önümden önce, sonra saçlarını kalitesiz boyayla kırmızıya boyamış elinde t cetveli olan bir mimar adayı. Sonra, ilk defa dün seviştiğini tahmin ettiğim, yüzünde belli belirsiz bir gülümsemeyle kirli sakallı bir çocuk. Sonra bir kız geldi tam karşıma oturdu, dudakları acemi öpüşlerle tahriş olmuş, her halinden mutlu olduğunu kestirdiğim bir kız. Bir çocuk telaştan elindeki çay bardağını yere düşürdü, sonra bir başkası ailesinin tepkisinden deldiremediği kulağında tutturma bir küpeyle kalabalığa karıştı. Sonra halinden hoca olduğu anlaşılan bir adam, elinde cumhuriyet gazetesiyle geç kaldığı fakulteye girdi. Ben bunları düşünürken ansızın sirenler çalmaya başladı, ve birden aklıma geldi, bu sirenler Atatürk için çalıyordu. Birden bire tüm telaş durdu, çevremdeki tüm insanlar ayağa kalktı ve hareketsizleşti. sirenlerin sesinden başka ses duyulmuyordu ve hiçbir kıpırtı yoktu insanlarda. Sanki zaman durmuştu evet durmuştu zaman, sirenin sesini duyan zaman durmuştu, o da gösteriyordu saygısını saygıyla. Resim dedikleri şey bu ân olsa gerek diye düşündüm o an. Evet evet resim budur, işte bu. Resim zamanın durduğu andır.