cezalar ne kadar ağır olursa olsun türkiye'de engellenemeyecektir.
neden?
türkiye'de gelir ve alım gücü son derece düşüktür. bir ay boyunca anasından emdiği süt burnundan gelen adam üç kuruş para kazanmaktadır ve o para zorunlu ihtiyaçlara bile yetmemektedir.
bu adam kitap, sinema, tiyatro, sergi, spor karşılaşması gibi pek çok şeyden zaten mahrumdur. ancak çapına göre bir şeylere ulaşmak ister. bunun en ucuz yolu ise bilgisayar ve internettir.
ülkemizde eli yüzü düzgün bir bilgisayar için asgari ücretin yaklaşık iki katı para harcamanız gerekmektedir. bu bir kere verilecektir ve içinde hiçbir yazılım falan da gerekmeyecektir.
bilgisayarı kurduktan sonra aylık en az 60 lira telefon ve internet ücreti ödemek gerekecektir.
ayda bin lira kazanıp hiçbir sosyâl yaşamı olmayan kişi tabiî ki harcadığı paranın karşılığını almak ister. bunu da nasıl yapar? yasal olarak ulaşması maddi sıkıntılar nedeniyle pek de olası olmayan şeyleri yasadışı olarak elde ederek.
nedir bunlar?
işletim sistemi:
windows'un en dandik versiyonları bile uçuk rakamlara satılmaktadır. kimse çıkıp da ücretsiz yazılımlar var demesin. yukarıda bahsettiğim kişinin unix'ten linux'tan pardus'tan falan haberi yok. olsa bile internet kafelerdeki çocuklardan internet ve msn'e girmeyi öğrendiği windows'tan vazgeçemez. bunu da doğal olarak korsanla giderir. zaten bir-iki maaş vermişken donanıma bir de işletim sistemine bir maaş domaltamazsınız bir adamı.
bu adamın kişisel ilgi ve beğenilerine göre müzik, sinema, spor, oyun gibi çeşitli istekleri olacak.
ilk zamanlarda olmayan arşiv yetmeyecek; mecburen ya yüzlerce lira harcayacak ya da korsan kullanacak. neredeyse 4000 şarkılık arşive sahibim. bunları internetten satın alsaydım yaklaşık 4000$ harcamak zorunda kalacaktım. cd almak daha da pahalıya gelecekti çünkü tek şarkı için alınan albümler ortaya çıkacaktı. kimse bana "ttnet müzik" var demesin... ne arşivleri yeterli ne kaliteleri.
sinemaya gidemediği için ya korsan dvd alacak ya da internetten indirecek. özgün dvd'lerin ülkemizdeki satış bedelleri 20 liradan başlamaktadır. tek sinema bileti 10 lira civarıdır. haftada bir filme gitse bu adam eder size 80 lira. yolu, içeceği, patlamış mısırı derken yüz lirayı geçer. hele hele bir de sevgilisi-eşi varsa çarp ikiyle.
ülkemizde spor pek yaygın olmadığından çoğu dal yarı profesyonel olarak yapılıyor. bunları izlemek sorun değil çünkü şifresiz kanallara yalvar-yakar yayınlatılıyorlar zaten. ilgi çeken tek spor futbol ise digitürk'te fahiş fiyatlara satılıyor. kaldı ki o digitürk daha haklarını satın aldığı maçları yayınlamaktan aciz. varsa yoksa istanbul+trabzon. şampiyon olan bursaspor'un kaç maçı canlı yayınlandı geçen yıl? adam yılda sekiz kere takımını izlemek için niye o kadar para saçsın? justin tv'yle falan babalar gibi idare eder.
oyun... aha zurnanın zırt dediği yer. ülkemizde oyunları yasal olarak satılan çoğu şirket zaten çok uluslu ve çok büyük şirketler. ea, microsoft v.s. gibi. bu adamlar da yeni çıkan oyunları için kapıyı 60 liradan açıyorlar. sonuç? beğenip beğenmeyeceğimi hatta oynayıp oynamayacağımı bilmediğim bir oyuna en az 60 lira vereceğim. yer mi? yemez!
haaa! ayda on bin civarında kazanan ve tek başına rahat rahat yaşayan biri tabiî ki korsan kullanmasın. kullanmaz da zaten salak değilse. ama aybaşından bir hafta sonra cebinde para kalmayan birine de "sen müzik dinleme, maç-film izleme, oyun oynama" derseniz o adam sizi döver.
ne zaman ki bu ülkede asgarî ücret bugünün parasıyla iki bin lira seviyelerini devirir işte o zaman ağır yasalar konur ve uygulanır.
bir de "emeğimizi sömürüyorlar" diyen şarkıcı-türkücü takımına iki çift lâfım var:
bir kere sizin emeğinizi sömürenler herkes ve her şeyden önce yapımcılarınız. bunu siz de adınız gibi biliyorsunuz. çıkıp söylesenize "bize yasal olamayacak kadar ağır şartları olan kontratlar imzalatıyorlar. mecbur kaldığımız için de bir şey yapamıyoruz" diye. yemedi mi?
polis zaten ara ara basıyor korsan cd satıcılarını. bu da mı yetmedi?
illâ sıradan müzik dinleyicisine mi kastınız? peki o zaman şuna yanıt verin:
kaçınız kentin dışında, it başını sokmaz gecekondularda veya lâz müteahitlerin apartmanlarında can güvenliğiniz olmadan yaşıyorsunuz?
kaçınız akşam eve ekmek götüremediğiniz için karınızın-çocuklarınızın yüzüne nasıl bakacağınızı kara kara düşünüyorsunuz?
kaçınız kazandığının yarısını devlete vergi olarak çatır çatır maaşını eline almadan ödüyor?
kaçınız son otobüse yetişemediği için üç-beş kilometre yürümek zorunda kalıyor?
zamanında bu insanların aldıkları albümlerinizle sizler milyarlar, yapımcılarınız çok daha fazlasını götürdü. hayranlarınız hâlâ gecekondularda yarı aç yarı tok yaşıyorlar. pekiî siz nerede nasıl yaşıyorsunuz?
ben 28 yaşına gelmiş, çok iyi derecede ingilizce bilen, radyo-tv-sinema üzerine lisans eğitimi almış (bitti bitecek), seslendirme-dublaj üzerine kursa gitmiş bir adamım. bilenler bilirler, genel kültürüm oldukça yüksektir. buna rağmen hâlâ eğitimini aldığım mesleği yapamıyorum. sırf adam gibi bir radyoda geceleri iki-üç saât yayınım olsun diye okudum ben o okulu. paylaşacak şeylerim vardı. ama gelin görün ki olmuyor. büyük kanallar fırsat bile vermiyor. küçük kanallar ise (çok da haksız olmayarak) emeğinizin karşılığını veremiyorlar. kendi'den eksiğim ne? tv'lerde program sunduklarını iddia eden konuşma engellilerden ne eksiğim var? dizi çekimlerinde yönetmene saç baş yolduranlarınızdan? kaçınız benim yarım kadar yeterlisiniz o işlere? mesleğinizi bile çoğunuzdan iyi yapıyorum! neden ben işsizim ve bu yaşımda hâlâ bir baltaya sap olamadım da siz binlerce lirayı bir gecede saçacak kadar rahatsınız? "türkler 1,5 milyon ermeni, otuz bin kürt kestiler" mi demeliyim illâ? yoksa oradan buradan çalarak kitap mı "yazmalıyım"?
gözümüz yok; oğulcanlarınıza aldığınız ve bir devlet memurunun, maaşını bir ömür hiç yemeden biriktirerek bile alamayacağı arabalarda. ama sizin de bizim "kültürlenme" hakkımızda gözünüz olmasın. internet çağına ayak uydurun. nasıl olsa albüm satışlarından para kazanmıyorsunuz; albümlerinizi internet'ten ücretsiz yayınlayın. sonra da konserlerden, ekstralardan gene kazanın kazanacağınızı. biz engel olmuyoruz.