bu yağmurun yağışı, bu toprağın bereketi sanki bir bakirenin hayatına anlam katacak şeyleri tatmasından daha öte, sevgilinin dudaklarında kalan öpücük ve kalbin içinde kalan derin yaraları da doldurabilir mi?
yağmurun ıslattığı her toprak parçası, sis bulutlarının arkasında kalan taş yapıların çaresizce çırpınışından hiç bir farkı yok, lakin o toprağa düşen her damla yeni bir filizin doğuşu demek...
artık gök gürültüsünden korkmuyorum; ne kadar gökten korksam da sadelik ve hüzün ancak doğa tarafından bu kadar güzel anlatılabilirdi.
fotoğraf makinemin flashı her patladığında, güneş her ısıtamadığında ve rüzgarın üşüttüğü her esintide yalnızlık biraz daha derin.
işte böyle havalarda geliyor aklıma nedense süslü sözler lakin artık onlarda süslerini yitirdiler. *