günlerce ağladı, durdu omuzumda. hep aynı lafı söylüyordu.
erkekler bir odun. erkekler bir odun.
nasıl odun olabilirdi ki bir erkek. ben etrafımda gayet efendi erkekler tanıyordum. partneriyle gayet ilgili, sevecen ve gayette odun olmayan romantik erkekler tanıyordum. herhalde sorun arkadaşımda olmalıydı.
yine geldi başımın belası. çat diye girdi içeriye ve yine omuzlardayız hüngür hüngür göz yaşlarıyla.
hep aynı nakarattayız. bu erkekler odun bu erkekler odun.
ağlaması bitince beyaz bir kağıda sarmış olduğum hediyesini verdim. çok şaşırmıştı açıkcası. ne aldın bana dedi garip bir gülümsemeyle. açarsan öğrenirsin dedim.
açtı. içindeki tahta parçasını görünce e bu odun, sen benimle dalga mı geçiyorsun dedi.
hayır dedim. al bu hediyeyi ve işleyip bana getir dedim.
aptalmışım gibi baktı suratıma ama aldı ve 1 gün sonra çok güzel bir küllük şeklinde geri getirdi. halbuki benim istediğim bu değildi ama olsun.
hafif bir tebessümle ''bir odunu gayet güzel işleyebiliyormuşsun'' dedim.
kızdı. manalı manalı. ne anlatmak istediğini anlıyorum hep benim yüzümden erkekler odun oluyor değil mi dedi.
hayır dedim.
bir an şaşkın şaşkın baktı.
zaten erkekler odun değil dedim. odun olsalar sen odunu gayet güzel işleyebiliyorsun yola gelebilirler dedim.
ee erkekler odun değilse sorun bende işte dedi. ben odun yapıyorum onları.
hayır dedim. erkekler ağaçtır dedim.
kahkahalarla güldü. sonuçta odun yani hepsi dedi.
elime bir kurşun kalem ve hediyeyi sarmış olduğum kağıdı aldım.
kurşun kalemi göstererek bu neyden yapılıyor dedim.
ağaç dedi.
kağıdı göstererek bu neyden yapılıyor dedim.
yine ağaç dedi.
kağıdın üstüne kurşun kalemle seni seviyorum yazdım ve soru mu yineleyerek bu neyden yapılıyor diyince sustu. verecek bir cevabı yoktu herhalde.