kardeşi olan her çocuğun yaşadığı. ben yaşadım en basiti. kardeşim doğar doğmaz bir anda bebekleştim.
nasıl mı?
daha 4 yaşındaydım...
annemin topuklu ayakkabılarını giyip, yüzüme gözüme ruj sürüp kendimi prenses zannettiğim yıllar. küçüğüm işte.
karnını seviyorum annemin.
içinde kardeşim var çünkü,
abla olacağım,
onunla yapacağımız bir sürü şey var. bebeklerimle oynayabilir, oyuncaklarım da onun olsun.
kimsenin dokunmasına bile izin vermediğim muhabbet kuşumuz sergen'i de sevebilir.
parka bile götürürüm, yeter ki doğsun.
hayaller, hayaller. anladığınız üzere bunların hepsi babamın henüz doğmamış kardeşimi sevmem için uydurdukları. yok böle bişi yani, yapmadım hiçbirini.
günler geçiyor.
sabah uyandığımda eve yeni birinin geldiğini fark ediyorum. bebekmiş, küçücük bişi. ama şişko. herkes onu seviyor, kıskanıyorum.
-kardeşin geldi
diyor babam.
yüzüne bile bakmadan ısırmak istiyorum yanağını. o daha çok küçük diyor herkes hep bir ağızdan. ben de küçüğüm diyemiyorum ailenin hatta sülalenin en küçük çocuğu olarak. bi anda büyükmüş gibi oluyorum.
sen abla oldun artık, büyüksün!
hayatın ilk lanetli yüzünü orada görüp, başlarım ablalığına lan bakışı atıyorum ve gidiyorum.
ağlıyorum. türk filmelerinde her sahnede ağlayan yeni doğmuş bebekler gibi ağlıyorum.