ankaralılar bilir ki, istanbul güzel bir yerdir, gezilip görülesi, eğlenilesi, hatta bir süreliğine kalınası bir yerdir. ama ayrıca yerini de bilmesi gereken bir yerdir. istanbulun onca güzelliğinin yanında, ömür törpüleyen, çileden çıkartan trafiği, çok neşeli bir gününüüzde tam önünüzde iğrenç bir şekilde yere tüküren krosu, gebze harem arasında sefer yaptığı varsayılan ama bana göre gitmeyen, mütemadiyen her köprü altında duran minübüsleri, trafikte insana saygı da neymiş dedirten şöförleri, her gün görebileceğiniz tinerci, yankesicileri ile bir bütün olduğunu da bilir ankaralılar. ankaralı değilim tabi, yaklaşık on yıl yaşadım ankarada bir o kadar süredir de istanbul da yaşıyorum ama istanbulda yaşamanın ankarada yaşamak ile karşılaştırılması bile mümkün değil, bunu bilir bunu söylerim. ankarada yaşamak, yaşamdan keyif almak, hayatın tadını bilmek demektir biraz. aslında ankara elinde olan imkanlardan yararlanmayı, yetinmeyi bilen imsanların yaşadığı bir şehirdir. istanbul ise her türlü imkanın elinin altında olmasını isteyen bunların kaçından yararlandığının her hangi bir önemi bulunmayan, bunun bedeli olarak ta keşmekeşi kabul eden insanların yaşadığı bir şehir dir.
yahya kemal'e gelince söylediği söz o zamanın ankarası (ki bir köy dür) ile o zamanın istanbulu (ki orta büyüklükte, kalabalıklar tarafından ırzına geçilmemiş, kıroların doluşmuş olmadığı, ahlaksızlığın değersiz olduğu) karşılaştırıldığında herkesin söyleyebileceği bir söz olmaktan öteye geçmeyen ama günümüz istanb ullularının (ki kaçta kaçı istanbulludur) hiç ankaraya gitmemiş, ankarada kalmamış, yaşamamış insanların bile ağzına sakız olmuş bir sözdür. bu sözü söyleyenleri kaale almamak, hatta dışlamak, aşağılamak gerekir, lazımdır, günah değildir.