aşırı sıcağın hakim olduğu gün, ertelenemeyecek bir iş olunduğu için dışarı çıkılır ve metrobüse doğru gidilir. en ön kapıdan metrobüse binilir ve yüze vuran klimanın serinliğiyle bir tebessüm hakim olur insanın yüzünde. fakat arka taraflara doğru gidildikçe, ön taraftaki serinlikten eser olmadığı hatta ve hatta berbat bir kokunun ve sıcağın hakim olduğu fark edilir. "kendine müslüman şoför" diye düşünülür ve inadına, sıkış tıkış metrobüste en öne doğru gidilir. şoförün yanındaki cama dayanılır. metrobüse en önden yolcu binmeye başladıkça şoför de "arkalara ilerleyelim" diye bağırmaya başlamıştır ve hiç istifini bozmadan orda öyle duran bir kızı görünce *, şoför arkasını dönerek "hanım efendi arkaya ilerler misiniz?" der. ve sonra gelişen diyalog aynen şu şekildedir:
- hanım efendi arkaya ilerler misiniz?
- sebep?
- ön taraftan insanlar binince sıkışıklık oluyor, arka taraflar boşaldıkça arkalara gidelim lütfen!
- insanları bilemem ama ben burada gayet rahatım.
- herkes kendi keyfine göre mi hareket edecek?
- vallahi sadece ön tarafta, özellikle de size doğru esen püfür püfür klimayı görünce ve arkalara ilerledikçe klimadan ve serinlikten eser olmadığını görünce, herkesin kendi keyfine göre hareket ettiğini düşündüm. ve ben de bu kurala uymak istedim.
sessizlik olur. şoför önüne döner, bozulduğu yüzündeki ifadeden bellidir. metrobüs duraktan kalkar. ve yüzüme, zafer kazanmış olmanın verdiği mutlulukla yerleşen gülücükle beraber, püfür püfür klimanın altında son durağa kadar gayet rahat bir yolculuk yapılır.