Yaşamayı hala öğrenemedim ve defalarca tamam artık bu kez anladım dememe rağmen... insanların içinde ne kadar var olan anlayıştan kendini çekersem çekeyim, ne kadar her söylenene, her tavra içimden şiddetle karşı çıkarsam çıkayım yine de hakim enerjiden etkilendiğimi farkettim. Asıl amacımı, gerçek varoluşumu hatırlama seansları yapıyorum bazen. Çıkıyorum dışarda bir sigara içiyorum, kendime bir iş çıkarıp yürüyorum. Ama olmuyor. Sanki kaçtıkça daha birikiyor ve sanki kendimi kasmış gibi oluoyrum. O zaman patlama noktası geliyor çatıyor işte. Aslında asıl gerçeğin bu patlama olduğunu savunmak da mümkün, ancak sonradan düşünüyorum ve istisnasız yadırgıyorum. Buna rağmen asıl gerçeğin kendimi kaptırmak, o kaptırış içindeki beni, gerçek varlığımdan saymak mümkün. Ama o zaman da yalnızken yadırgadığım her düşüncenin peşinde bulurum kendimi. Aslında ergenken ve kısmen daha cahilken de yaptığımız gibi. Evet kendimi kastığım doğrudur, ama daha eskide kendimi kasarak vazgeçtiğim davranış biçimlerinden tümden kurtulduğumu da biliyorum. Ama bugün karşımdakinin zihniyeti benimkiyle uyuşmadığı için onun gibi düşünmek zorunda kalıyorum. Bu karşımdaki kişi, ya da kişiler, en doğrusu etrafımdaki zihniyet sürekli ise zaman içinde ayak uydurduğum bu zihniyete kapılıp kendi gerçeklerimi unutuyorum.
Yaşamayı hala öğrenemedim dedim ya aynı başlıkta başka bir konu daha var. Hala başkalarının mutluluğu beni mutsuz etmeyi başarabiliyor. Oysa ki adım gibi biliyorum mutsuzluğumun sebebi sadece başkalarının mutluluğu. Bunu teşhis edip en kısa zamanda hazmetmek de yaptığım psikolojik işlerdendir. Fakat aynı şey bir süre sonra tekrar oluyor. Tabi ki tek başına netlik taşıyan meseleler de değil. Ondan sonra neye sinirlendim, neden mutsuzum hepsi karışıyor birbirine. Bu arada rica ederim kıskançlık, basitlik falan diye kestirip atmayınız ve rica ederim kendinizi o kadar kolay soyutlamayınız.
Sonra;
Kendimi anlamamaya devam ediyorum. Bir arkadaşım var karşı cinsten. Kendisinin yanında olmaktan mutluluk duyuyorum. Yanımda olmadığı zaman özlüyorum. Başka hemcinslerimle iyi vakit geçirdiğinde kıskanıyorum. Bunlar neyin belirtileri diye düşünüyorum fakat cevabını veremiyorum. Korkuyor muyum? Hayır. Yetmezmiş gibi bile isteye ona karşı kırıcı olduğum da kendimi de onun gözünde küçülttüğüm de oluyor. Aslında Dostoyevski'den öğrendiğim şey açıklıyor bunları. insanların yapmayı, kurmayı, mükemmeli amaçlaması tartışılmaz. Ama bazen yıkmaya, her şeyi darmadağın etmeye giriştiklerini de inkar edemeyiz. Çünkü o yaratacağımız korkutur bizi. Yani bir mutluluk değil istediğim. Sınırı ve sonu olmayan bir sevinçten korkuyorum. Belki de o yüzden hep ulaşılması en güç güzellikleri hedef seçiyorumdur, ne bileyim...