şarkıdan ziyade hayatın bir parçası gibi. hastalıklı bir aşık ve aşık olunan. sözler çok manidar, çok gerçek, çok çizik çizik sanki. bildiğim bir hikayeden, bilinen bir hayattan çıkıp gelmiş gibi. bir kaç kısmı ise bildiğin yaralar, şöyle ki;
aşık olunan der ki; öyle durma, dizlerini acıtacaksın (zannımca aşık olan kişi diz çömküştür yalvarmaktadır belki gitmesin diye) ben seni öptüm ve tüm ihtiyacım olan buydu (yaşadıklarımıza ekstra anlamlar yükleme bebeğim. öptüm, seviştik bitti gitti) dünyanı etrafıma kurma, yanardağlar seni eritir (hayatını bana göre şekillendirme, ateşimle yakarım seni, eritirim. canın yanar, uzak dur.)
aşık olan anlamıştır her şeyi. öyle görüyordur gözleri. der ki; karşımda kendini böyle fırlatma -hırpalama- (kasmana gerek yok, görüyorum acı çektiğini) dudaklarından öptüm ve bu mu tüm istediğin? (peki. artık kabul ettim) aşkımı sürükleme, yanardağlar beni eritir. (yoruldum peşinde hırpalanmaktan, sürüklenmekten. bırak beni. hatta sezen yorumuyla yazmak gerekirse ben ayrılamam sen beni bırak )
bir kabulleniş var. bir vazgeçiş. bir aşk var ve karşı taraftan bir acıma ya da kıyamama. 'aşık değilim sana ama, üzülme' durumu var, 'aşığım sana ama biliyorum yanlışsın. hırpalarsın beni, canımı yakarsın.' var. hayatın ta kendisi gibi. aşkların pek çoğu gibi. öyle gerçek, öyle içli. yağmurlu bir Ankara gecesine çok yakışan şarkılardan biri sadece..