Birini görürsün, çok beğenirsin. Araya arkadaşları koyar, ne yapar ne eder tanışırsın. Pek de meraklı değilsindir belki de. Hani olmasaydı da olurdu diye düşünürsün. Günler geceleri kovalarken asla bilemezsin, yüreğinin ipekten halatları çoktan düğüm olmuştur onun güzel gözlerine... Önce uykusuzluk çekmeye başlarsın, sonra sürekli mutlu olmaya. Eros'un okunu yememişsindir, Eros direkt fitil sokmuştur münasip bir yerine. Bir gün en gizli sırlarını, teninin kokusunu öğrenirsin, en derin denizlerinde yüzersin, parmaklarınla yıldızlara ulaşırsın. Sıcacık dudaklarında erirsin... Bir an çekecek olsa ilgisini üzerinden, korkmaya başlarsın gidecek diye. Onu hoş tutmak için herşeyi yaparsın, yeter ki kalsın yanında... Ve günün birinde bir yol ayrımına gelirsin. Ya sonsuza dek mutlu olursun, ya da tatlı bir anı olarak hatırlarsın onu...
Ve Türk kızlarının sandığının aksine, seven erkek dokunmaz diye birşey yoktur. Aşık olan erkek olsun kadın olsun sevdiğinin kokusuna muhtaçtır. Tenine dokunmak ister. Onunla "yek" olmak ister. Sevişen her erkek gitmez. Erkeklerin bunu acı bir şekilde öğrenirler bir gün. Bir gün, o kızın teni olmadan yaşayamayacaklarını anlarlar. Sonra kader (ölüm demedim dikkatinizi çektiyse) onları ayırana dek tenine, gözlerine mahkum olurlar.
Sevişen her erkek, işini bitirip terketmez, karşısındaki kızı tanımadan üstüne atlayan erkek gider. Gitmesi gerekir zaten. Aşktan korkan biriyle aşk yaşanmaz zaten.