ghobadi'nin bu semboller üzerinden temaya girmesine hayranım. adam geldi bıraktı bizi iran sınırında bir köyde, terketti. arkadaş, hiç acıma yok bu adamda. film ki bence bir belgesel kıvamında gidiyor. en azından benim için öyleydi. 1 saat 10 dk gibi bir süresi var.
"bugün hava çok soğuk değil, katırlara 1 şişe alkol verin."
kesinlikle farsça-kürtçe haliyle izleyin. dublajlı izlemek gibi bir hata işlemeyin. aynı fikrim kaplumbağalar da uçar için de geçerli. film, durultuyor, acı veriyor, sinir küplerine bindiriyor. köy hayatındaki zorluklar, kaçakçılık...
kürtçeniz varsa zaten altyazıya hiç gerek yok. $ukela bir hızla ilerlediği için oradaki çocukları, atları, insanların bir yakınıymışsınız gibi hissediveriyorsunuz.
"bugün hava çok soğuk, katırlara 4 şişe alkol verin."
nasıl yani sarhoş atlar? herkes bir şaşırıyor. öyle at mı olur leyyn falan? oluyor arkadaşım. adamlar, sınırdan atlara yükleme yaparken (ki o bölge aşırı soğuk ve kar alan bir bölge) yola çıkmadan önce sularına alkol katıyorlar. finale yakın bu cümleyi kaçırmayın. (4 $işe alkol mevzusu)
eyüp'ü böyle alıp bağrıma basasım geldi. rojine sonra. birkaç kez pusuya düşürüldüler. eyüp'ün emine'ye attığı tokat bu kadar gerçekçi olur, sonra o çocukların (rojine, mehdi) yedikleri yemek. insan düşünüyor da, gerçekten bizler şuanda bulunduğumuz durumdan şikayet ediyoruz da o küçücük yürekler neden isyan etmiyor?
4 şişe alkolden sonra atların kafayı iyice bulduklarından, sınırda pusuya düşürüldüklerinden yerlere yatıyor, insanlar kaçıyor, kardeşi mehdiyi daha doğrusu abisi(hasta kendisi) bırakmaması, onu sınırı geçirip, öleceğini bile bile hastaneye götürmesi gerçekten dokunaklıydı...
sınır teline dikkat etmek gerek. kamera oraya odaklanıyor ve eyüp kardeşi mehdiyle (at da var) o telden atlıyor, ne olursa olsun. (azim) sınırları aşmak. tüm mesaj buradaydı belki de.