totaliterlerin artık anarşiden korkmadığını gösteren bir yapıttır. basit olarak bu filmden bu kadar hoşlanmamızın sebebi, her zaman içimizde olan anarşi duygusudur ama bunu ortaya çıkarabilecek, yön verebilecek herhangi bir yolumuzun olmamasıdır. gerek filmdeki yönetmenlik, gerek senaryo (kitaptan hiç bahsetmiyorum) insanı içine alarak kendisini isimsiz kahraman yerine koyabilmesini kolaylaştırır.
peki ne olur? filmi izledikten sonra anarşik duygularımız kıbraşır içimizi tırmalar ve hayat rutin akışına döner.
biz ise koca bir yalanı yaşarız. birgün içimizdeki anarşinin uyanacağı ve bir yol bulacağı, üzerimizdeki totaliter kontrolleri kaldıracağını hissederiz. işte bu his hiçbir zaman gerçeğe dönüşmeyecektir. biz her zaman biz kalacağız ve hayatımızın bir kısmına yön veren markalar (ve beraberinde getirdikleri reklamlar) her zaman var olacaklar bilinçaltımızda. onlarla şekil alıp onlarla yaşayacağız. tıpkı "fight club" sabunu gibi eriyip gidicek anarşik düşüncelerimiz ta ki yazılar okunmayıncaya kadar.
bunun en büyük ispatı ise, eğer anarşiden korkuyor olsalardı, bu kadar para verip fight club ya da v for vendetta gibi filmler çekmezlerdi.çekilse bile sansürden yayınlanamazdı. bu filmler, anarşinin artık bir tehdit olmadığının bazı kimselerce ya da kurumlarca benimsendiğinin kanıtıdır ve biz her anarşi filmi izlediğimizde aynı yeme geleceğiz.
ta ki sabun gibi üzerimizdeki yazılar eriyinceye kadar.