necip fazıl sahte kahramanlar isimli kitabında şöyle bir anısını anlatır :
''bundan kırk küsur yıl önce , abdülhak hamid'in evinde bir hanımefendi ile tanıştım. bu hanımefendi , ömrü avrupa'da geçmiş , ne ziya gökalp'i tanıyan ne türkiye'yi ve türk edebiyatını bilen züppe , avrupalılaşmış bir kimse... kimsenin , kastla ne lehinde ne aleyhinde olabilir. ben abdülhak hamid'e ziya gökalp'in dinsizliğinden bahsederken birden doğruldu ve şunları söyledi :
'' - istanbul'a gelişlerimden birinde hastalandım ve fransız hastahanesine yattım . bitişiğimdeki odadan garip sesler geliyordu. kim olduğunu , bu sesleri çıkaran hastanın kim ve ne olduğunu sordum . meşhur ziya gökalp dediler mebusmuş , profesörmüş ismini bile yeni duyuyordum . öldüğü gece başını duvarlara çarparak sabaha kadar allah'a en galiz kelimelerle sövdü. o kadar fena oldum ki , bu hal karşısında odamdan çıkıp başka bir yere sığındım. öğrendiğime göre allah'a inanmazmış...hem allah'a inanma , hem ona söv ! duyulmamış , görülmemiş şey ! ''