kaçınılmaz olandır.
Terör gittikçe yükselmektedir. Özellikle son bir-iki aydır, yaz aylarının da gelmesinin etkisiyle terör saldırıları artmıştır. Bunda, örgütün lideri, eli kanlı Abdullah Öcalan'ın açıklamaları da etkili olmuştur. Önce kırsalda verilen şehitlerimiz, sonrasında iskenderun'da roketli saldırıda şehit olan askerlerimiz ve polis noktasına yapılan saldırı terörün yükselen bir grafik izlediğini göstermektedir. Bu akşam da (1 Haziran) teröristler bir askeri birliğe taciz ateşi açmıştır. Görülen odur ki bu saldırılar şiddetini arttırarak ne yazık ki devam edecektir.
Ama burada asıl endişe verici olan, herkes tarafından da dile getirildiği gibi eli kanlı örgütün savunma pozisyonundan çıkmasıdır. Bu da 2000 öncesi özellikle de 91-92-93 dönemlerine dönüşün bir habercisi olarak yorumlanıyor kimileri tarafından. Her gün çok sayıda şehidimizin bayrağa sarılı tabutlarına sarılan annelerinin, daha 2 yaşında öksüz kalmış çocuklarımızın hiçbir şeyden habersiz bakışlarının ne yazık ki ana haber bültenlerini doldurduğu günlerin. Bununla birlikte örgütün savunma pozisyonundan çıkması bölge halkı ve sempatizan kitle üzerindeki etkisini arttıracak,bu da sokak eylemlerinin daha sık yaşanması anlamına gelecektir. Bu süreçte Serap Eser gibi kardeşlerimizin hayatlarını, iğrenç yaratıkların ellerinde kaybetmesi olasıdır. Dolayısıyla halkta büyük bir infial oluşacaktır. Kürtçülüğün yükselmesine, kürt mağdur-mazur psikolojisinin aşılanmasına bir tepki olarak Türk sorunu bir patlama noktası bulabilecektir. Özellikle de açılım sürecinde yaşananlardan sonra sinirler daha da gerilmiş ve kopma noktasına gelmiş ve bu patlama noktasına uygun zemin hazırlamıştır. ODTÜ stadyumunda yaşananlar, Muğla olayları da göz önüne alındığında gidişat endişe vericidir.Planlanan ve beklenen Türk sorununun şiddet yöntemlerini kullanarak patlak vermesi ve olayın bir Türk-Kürt çatışmasına dönüştürülmesidir. Elbette ki böyle bir çatışmanın galibinin pkk ve yandaşlarının değil, Türk devleti ve milleti olduğu ortadadır. Gerek nüfus üstünlüğü, gerek silahlı kuvvetler gerek emniyet güçlerinin gücü ve kahramanlığı "normal" koşullarda kanlı bir biçimde de olsa böyle bir çatışmayı kazanacak güçtedir. Ancak asıl planlanan böyle bir durum söz konusu olduğunda ülkeyi dış müdahaleye açmaktır. AB ve ABD deki müthiş "demokrat" ve "insan hakları sevdalısı" zihniyet takdir edersiniz ki konu "çok sevdikleri" kürtler olduğunda Srebrenica katliamındaki gibi, Boşnak katliamındaki gibi hoyrat olmayacak, askeri müdahale de dahil her türlü seçeneği "kürt soykırımı" yapılıyor diye masaya yatıracaktır. Sonucunda da "kendi kaderini tayin hakkı" öne sürülerek bağımsız kürdistan'ın ikinci/üçüncü parçası da yap boza eklenmiş olacaktır. ilki Kuzey Irak'ta yapılanan çeteci aşiret yapılanmasının yönettiği bölgesel Kürt yönetimidir.
Tüm bunlar göze alındığında :
1. PKK terör örgütünün etkisini, gücünü kırmak, eylem yeteneğini elinden almak için
2.iç savaşa sebebiyet verecek , Türk milletinin haklı kızgınlık duygularını deşarj etmek için
TSK sınır ötesi harekata bir an önce başlamalıdır.
Tüm bunlarla birlikte bir sınır ötesi harekat tartışılmaya başladığı anda bir kısım iyi niyetli aydınlar ile, bir kısım örgütten nemalanan, Atilla ilhan'ın deyimiyle "batının manevi ajanı" olan sözde aydınlar olaya karşı çıkarak bilerek ya da bilerek bir psikolojik savaş başlatacaklardır. Bu psikolojik savaşın en çok kullanılan aleti "defalarca girdik ne oldu?" sorusudur.Bu soruyu sormak bile saçmadır. Sınır ötesi operasyonlar başlamadan önce kimi zaman bir günde verilen 30 şehit,40 şehit haberlerini hatırlamamaktır. Üzümlü karakol baskınını, geçmişteki Aktütün (2000 öncesi) baskınlarını hatırlamamaktır. Teröristlerin şehir merkezlerinde kol gezdiği günleri unutmaktır. Sınır ötesi operasyonlar neticesinde Kuzey Irak örgüt için bir arka bahçe ve lojistik merkezi olmaktan çıkmış bir çatışma alanına dönmüştür. Neticesinde sızmalar da örgütün gücü de azalmış, buna bağlı olarak verilen şehit sayısı da azalmıştır. Sonuç olarak bu operasyonlar TSK nin PKK ile olan mücadelesinin zaferinin en önemli adımı olmuştur. Ancak Apo'nun yakalanmasından sonra gerek siyasi iradenin yaptığı çok vahim hatalar ve askeri anlamda yok edilmiş bir örgüte gerekli politikayı üretememe, gerek silahlı kuvvetlerin o dönem için gösterdiği gevşeme(bölgedeki asker sayısının azaltılması, kimi birliklerin çekilmesi, alan hakimiyetinin terkedilmesi vb) terörün yeniden doğmasında etkili olmuştur.
Ancak yapılacak operasyon Güneş harekatı gibi kısıtlı olmamalıdır. Güneş Harekatı son derece başarılı bir harekattır. Ancak sınırlıdır. Eğer TSK sınır ötesine çıkacaksa terör örgütünün tümüne olmasa da birçok kampına yıldırım gibi girmeli ve terör örgütüne ağır bir darbe indirmeden çıkmamalıdır. Bunu yapacak teknoloji, askeri personel niteliği ve komuta yeteneği TSK da fazlasıyla mevcuttur. iş siyasi iradeye kalmıştır.