sabahtan beri sol frame in halini gördükçe bir kez daha inandım savaşçı bir millet olduğumuza. sonra tereddüte düştüm "acaba gerçekten öyle miyiz?" dedim içimden. sözlük sayfalarında, klavyenin başında kolaydı tabi savaş. belki de "call of duty" idi, "counter strike"'tı savaş bizim gözümüzde. kolaydı elbet g3'lerimizi alıp cepheye koşmak. peki ya sonrası, sonrası hiç düşünüldü mü bu başlıklar açılırken. hiç tanımadığın bir insanla dişe diş, kana kan, yüz yüze savaşmak kolay mıydı gerçekten. ne alıp veremediğim vardı o insanla. devletlerin, politikacıların, liderlerin hırs dolu dünyasında, sadece iki piyon mu olacaktık. birbirimize haddimizi bildirecektik öyle mi? cephe gerisinde, masa başında savaşanlar; siyasi ve ekonomik krizleri, silahları, bombaları, benim ve düşmanımın kanını, annelerin babaların gözyaşlarını, çocukların çığlıklarını paraya dönüştürürken, ben o tanımadığım adamın yaşamaması için yaşayacaktım. tamam savaş bazen kaçınılmazdır, elini kana bular gidersin gözünü kırpmadan, birisi vatan topraklarına göz diker son çarendir ben buradayım dersin. fakat her fırsatta savaş çığırtkanlığı yapanları anlamak zor. bu coğrafyada toprağı sulayan her damla kan, kıtalar ötesinde birilerinin cebine damlıyor hepimiz biliyoruz, yinede artık kanımıza işlemiş savaşmadan duramıyoruz, durduramıyoruz. umarım birgün bu hırsımız, israil ve abd'nin doymak bilmez sisteminin sonu olur. eğer bir gün bir yerde kan dökülecekse, umarım buna değer ve gerçekten özgürlük için olur.