cesaret ister yukarıdaki kocaman yazıların altına yazı yazmak. fili tarife yeltenen dördüncü kör olarak ben cesaretimi cehaletimden aldığımı itiraf edeyim ilk paragrafta. algım o kadar sınırlı, manüpilasyonlarla o kadar güzelleştirilmişim ki, filin neresini ellediğimi bile bilemiyorum.
mutsuzluktan çok bir varoluş probleminden söz ediliyor gibi geldi bana (büyük ihtimalle bana filin çükü düşmüş). henüz o dönemin, tam da ortasında bulunan çocuklar olarak mutsuzluğumuzu anlatmak için hükümet politikaları, ülkenin coğrafi konumu, ailelerimizin osmanlı servlerinin artığı oluşu, eğitim eksikliğinden dem vurmamız da bu yüzden. hepsi tümden gelmek yüzünden.
cumhuriyetin doğduğu çağ belki tarihin en cafcaflı dönemidir. dünyanın daha hızlı dönmeye başladığı, değişimin manyak bir ivme kazandığı, aydınlığın karanlıkla en kanlı savaşlarını yaptığı "age of reason"ının, fabrika dumanları ve savaş çığlıkları arasında boğulduğu bir döneme rastladı doğumu, ciğerlerinin hala yanması belki de bundandır.
o kendi sıkıntılarını yaşarken onun çocuklarının da kendi dertleri çıktı ortaya. dünyayı yok sayıp kendi sınırlı çevresinde şiirler düzüp, güzelleme tadında kandırıkçı romanlar yazmayı üretmekten sayıyordu en münevverlerimiz. romantiktik. ideolojilerimizi de böyle yaşadık, en büyük kavgalarımızı da. (#814300) aymazlığımıza ayamadan, kendimize toz kondurmadan, herkeslerden farklı ve akıllı olduğumuza yine romantikçe inanarak, platonik kalp ağrıları çektik.
bir cemaat parçası olmak hep kolaydı, hep böyle yapmıştık. ama o dönem (hala da öyle) cemaat içinde erimeye izin vermiyordu artık. tek başımıza kalmamız gerekiyordu ve hiç hazırlıklı değildik. bütün yaslarını en daraltılmış haliyle mahallecek yaşayan insanlardık, tek başına bunalmaya alışmak zor geldi. birey olmayı becermek en aranılan skiliydi yeni dönemin, biz daha ismini -bir ey- yeni koymuştuk, nasıl büyüteceğimizi bilemeden.
etrafımızda beyin fırtınaları kopar, evrene kuantum zerrecikleri saçılır, muğlaklık yüceltilirken, kendi geçmişiyle bağları da dil devrimiyle zınk diye kesilmiş zavallılar olarak çük gibi kaldık. yaşanması gereken her şeye geç kaldık. ataleti üstümüzden atamadık.
önce kendimizi bilecek, sonra etrafımıza bakacak, dünyaya dokunacaktık. sıcağına ve sorumsuzluğuna alıştığımız ana kucaklarından başımızı kaldırmadık.
filden payıma düşeni fazlaca büyütmemek için kurcalamayı bırakarak tespitimi bildiriyorum; mutsuzluğumuzun asıl sebebi suçluluk duygumuzdur. yeterince adam olamadık.
sorumsuzluk beyanı: üstlenmek isteyen olursa yazımı kendisinden aldığımı severek kabul ederim.