günün en berbat saatlerinin yolculuk saatleri olduğunu keşfettim
o yüzden halkın mutsuzluğundan bahsederken hep "otobüslerde insanların mutsuz yüzlerini görüyorum" falan derler
öyle değil aslında
herkes kalabalığın içinde yalnız orda
kimse birini tanımıyor
ne yapsın, gülsün mü?
sabahları mesela ben çok sinirli oluyorum
insanlara bakıp bakıp sinirleniyorum yok yere
hele şu pres makinesi metrobüsler yok mu?
halkımız orada kaynaşıyor şerefsizim
kel olanların kafasına şaplak atmak, saçlıların kafasını cama vurmak geçiyor aklımdan
bazen metrobüs, karşıdan gelen metrobüsle tam kafa kafaya çarpışırsa ne olur diye merak ediyorum
yani ölür müyüz falan değil,
metrobüsler öylecene dururlar mı?
yoksa arka tarafları havaya mı kalkar ikisinin de?
yoksa içiçe mi geçerler?
bazen tam boğaz köprüsündeyken köprünün kırılmasını düşünüyorum
bütün arabalar patır patır boğaza düşerler
yıkmak yok etmek istediğimden değil herşeyi
öyle geçiyor aklımdan
başka türlü geçmiyor yol
insan en çok kendine kızdığı zaman herşeyi yok etmeyi arzular
buna dikkat edin
düşünmek istemiyorum
düşündüğüm zaman canım sıkılıyor
kendi kendimi gaza getiriyorum
kendi kendime zarar veriyorum
ya yok edici davranıyorum zarar veriyorum
ya dişimi sıkıyorum zarar veriyorum
buraya özdemir asaf müdahele eder;
"dün sabaha karşı kendimle konuştum.
ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
yokuşun başında bir düşman vardı.
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum."
bir de başkaları var hep kendim hep kendim nereye kadar
küçük hesaplarla yaşıyorlar
yaptıkları her hesabı hemen farkediyorum farkında değiller
olsun ama
onları da oldukları gibi sevmiyorsam namerdim
çünkü ben de kusursuz değilim
zaten kusursuz kimse görmedim
ama yine de bazen çok üzülüyorum
bu hesaplarla geçmez hayat
yaşadığını farketmeden ölür insan
sanki ben hesaplamıyorum küçük küçük
ama benim derdim kimin ne dediği, kimin ne yaptığı, kimin üstün olduğu falan değil
kaç param var, kaç param kaldı, sigaram var mı, yeter mi gibi daha küçük hesaplar..
burda orhan veli ağğbimiz bizi korur;
"küçüktüm, küçücüktüm,
oltayı attım denize;
bir üşüşüverdi balıklar,
denizi gördüm.
bir uçurtma yaptım, telli duvaklı;
kuyruğu ebemkuşağı renginde;
bir salıverdim gökyüzüne;
gökyüzünü gördüm.
büyüdüm, isiz kaldım, aç kaldım;
para kazanmak gerekti;
girdim insanların içine,
insanları gördüm.
ne yardan geçerim, ne serden;
ne denizden, ne gökyüzünden ama...
bırakmıyor son gördüğüm,
bırakmıyor geçim derdi.
oymuş, diyorum, zavallı şairin
görüp göreceği."
oğlum olursa adını "orhan veli" koyabilirm.
sahi, baba olmak ne güzeldir..
çok para kazanmam lazım benim..
kalabalık bir aile isterim
ya da hiç olmasın..
bazı akşamlar eve dönerken çok yorgunsam eğer hayatı çok seviyorum
istanbul'u görünce hele aşka geliyorum
boğaz köprüsünden atlamak geliyor içimden
ölmek istediğim için ama
hayata dalmak için..
aşka, kadere, özgürlüğe dalmak gibi..
insanoğlunun baştan beri bir türlü sınırlarını çizemediği, aklının yetmediği kavramlar gibi..