objebi

entry428 galeri video4
    226.
  1. en çok da, yapmadığın bir şey için suçlanmak acıtır şu hayatta canımı. evvel zaman önce, yazlık taraflarına taşınmış yeni bir ailenin asosyal çocuklarıyla tanışıklığım olmuştu. o vakit sabahlara kadar tapınaraktan istediğim köpek alma eylemine karşı aldığım hayırlar, hüzünlere garkederdi beni hep. evvela, taşınan bu ailenin gözlüklü-çirkin evladıyla tanışıklığım da yine bu köpek mevzusuna bağlanır. paris hilton stayla kucağında taşıdığı süs köpeği diye idrak ettirilen, sonralarda shih-tzu gibi sikik bir cinse dahil olduğunu öğrendiğim köpek gibi hayvana, karşı giderek artan sevme isteğimi sunduydum velete.

    + accık sevim mi yaa?
    - sev ama ısırır dikkat et
    + ısırmaz ya köpekler sever beni

    dur şimdi. hayvanlar ve bebeklerle ciddi anlamda iyi anlaşır, en hırçınlarını bile uysallaştırdığım olmuştur. gerçi 9-10 yaşlarındayım o zaman, ne kadar tecrübe sahibi idim, anımsayamamaktayım.

    >hırrrr!
    - yapma ısırır!
    + ya seviyorum yaa
    >harrırrrr!(elim ağzına girdi itin)
    + öh.. öhühüea ısırdı, guduz olcam ben, su getmeyin öhüüü!
    - vurdu köpeğime vurdu! pis, sıçmık seni köpeğime vurdu!

    halbuse o anın verdiği tırsiyetle elimi köpeğin ağzından çekme çabasında çocuğun da korkabileceğini düşünmeksizin cırlamışım. o telaşe ile kucağındaki köpeği düşüren o pis, çirkin eleman pönkürmeye başladı etrafa köpeğimi dövdüler diye. akaben anası babası ve bilimum gözlüklü ve çirkin olmak üzre 7 cedden akrabası hatta ve hatta hiç görüşmediği akrabaları bile cereyan etti o an olaya. babama, babacım dediğim yaşlara tekabül ediyor bu pek tabii. daha günah nedir bilmem, yalan söylerken ayak parmağım ucuyla dans eder, kış vakti akşam 8'e kadar dışarıda kalma izni almak için açmam gereken telefona mide kramplarıyla sarılırım o çağda henüz. öfke patlaması yaratan olaya, akşam yürüyüşü yapan annecim ve babacım da seyir hallerinden konuk oyuncu görevlerini üstlenip geldiler ansızın. köpek sevme sevdası o an bir aile kavgasına dönüşmek üzereydi. sen benim oğluma nasıl bağırırsın, asıl sen benim oğlumun köpeğini oğluna nasıl dövdürtürsünlü tehditkarlıklar havada uçuşurken ben o çirkin elemanla "halı saha maçı yapsak oynar mısın?" muhabbetlerine girmişim tabii. aile büyükleri(7 cedd dahil) durumun farkına varıp sakinleştiğinde de, misafircilik oynadık aynı çirkin familya ile.

    çocukluk tabi, dank etmemiş bülbüller.

    hayata verdiğim onca şeye karşın tek isteğimin sevilmek olduğunu farkettim 2 gün önce. o andan itibaren düşünüyorum, nedir sevilmek ve sevmek deyyi. çocukluk arkadaşlarımdan başlayıp, sözlükte tanıştığım insanlardan çıktım. akrabalarımdan zik zak çizip, zink zank zonk tabiriyle son kapağı da atıp geldim bu sayfaya. vardığım tek sonuç çıkar ilişkilerinin yaşandığı bu zalım, gahpe dünyada ne kadar gerçekci seviyormuş gibi gösterebiliyorsan o kadar fazla seviliyorsun sanırsam, yov yov.

    kaç zaman oldu bilemedim şimdi, ama çok değil belki 2 ay. neredeyse bir buçuk.(uncu) yılını yaşadığım garip ama güzide ilişkimin sonunda buldum kendimi. ilk defa öğrenmiştim sevilmeyi, zor zamanlarda destek çıkmayı, gerektiğinde gösterilen anlayışı, kıskançlık dozunu, aynı rüyaları görmenin verdiği harry potter hissiyatını. alnıma şinşeh dövmesi bile yaptıracağdum yeminle de gül yüzümü çok sevdiğinden kıyamıyordum kendime. çok kısa bir süreç olarak raks edilse bile bu, en uzun ilişkimdi benim. ilk kez seviyordum üstelik. iş bu sebeple alışıyor insan, uzaktaki sevgilisinin namına elinde telefonla dolaşmaya, çiftlerin olduğu bir ortama girdiği zaman "ay inanır mısın bizimki de pek şöyle ayol" şeklinde konuşmaya.

    geçen hafta kuzenimin sevgilisi, benden çok şey alan, o kevaşe istanbul'a arkadaşının yanına ufak bir tatil yapma sebebiyle gitti. üstelik bitmiş bir ilişkinin başrolünü paylaştığım nadide hanım efendinin okul şenliğinde de boy göstereceğini belirtti gitmeden. tebessüm ettim. o gün orada, 1-2 hafta yaratacak olan yokluğu uğruna onu uğurlamak için duruyordum kuzenimin hatrına. yarım saat geçirdiğimiz üç kişilik zamanın akabinde, ilkokuldan beri tanıdığım te o yıllarda okul asmayı keşfettiğimiz canımdan çok seviyorsam siksinler beni dediğim arkadaşım da, ortak arkadaş, ortam vesairesi olma sebebiyle hoş geldi yanımıza. tabii ki sevgilisi ile birlikte. 2 çiftin arasındaki, hınzır, serseri, yakalanılan çapkınların suç göstergesi olarak calgonla durulanmışcasına parlıyordum. vardır ya hani, uzun ilişki yaşayan erkeklerin yanındaki bekar olup, yaptığı her hatayı kabullenmesi için araya şevkat konulan adam, hah işte o durumdaydım. yine yeni yeniden. (tek gecelik ilişkilerin isyankar çocuğu_55)

    ilker : hadi bari bize geçelim
    bjb : e siz geçin abi, ben ufaktan kaçayim
    orkun : niye lan, buse gidiyor bu gece, bugün hep birlikteyiz.
    bjb : e takılın siz işte, neyşim var benim
    buse : yaa gidiyorum ya ama ben cemree
    bjb : yarım saat otururum, işim var o yüzden
    ilker : sigaran var mı?
    bjb : var amcık al(sigara için çağırmıyorsa ibneyim)

    çok güzel maceraların konseptini oluşturduğumuz eve ilk defa bir buruklukla girdim o gün. bir hafta sonra tamamen boşalıp tüm yaz boyunca sahibi olacağımız güzide mekanda, döndüreceğimiz kovayı-kaleyi-hatunu düşünmedim ilk kez. parmaklarımın arasındaki sigaraya inat düz duran bardağın figürlerini inceleyerek sorguladım durdum kendimi. niye oradaydım, bu insanlar neden birbirlerinin kucaklarındaydı, orkun ibnesi bana bakıp neden dilini dudaklarında gezdiriyor, bu sigara bugün boğazımı neden bu kadar yakıyordu. acaba ibne miydim, bu arkamdaki sertlik de neydi? kırılmadan çıkarttım kumandayı popo yanaklarımdan ve balkona çıkıp, en orlando bloom ifademi takınarak cool havalar sergilemeye başladım. hayatın vurup durduğu, 'çok kadın hiç kadındır oğlum yalnızlıktır bunun sonu' cümlesi kulağında çınlayan, demin sanki 3 tane dişi aslanı sikmiş de onun kederini kasıklarında yaşayan bir jim carrey sırıtması da takınmıştım yüreğime. tam altımızdaki havuza göz atıp,

    "atlasam çanağı kırar mıyım havuz kenarında
    bandırabilir miyim bir daha ekmeği nutellaya

    bilmezdim viskinin bu kadar acı
    toblerone'un bazen yenilmemesi gerektiğini
    kakam bu denli gelmeden önce.

    içerde tuvalet var biliyorum
    gidip haşırt diye sıçmak mümkün
    epeyce osurmuşum, kokluyorum
    ama sıçamıyorum..(hüzün 2 noktada)"

    şeklinde ufak bir şiir de yazıp, kimseye çaktırmadan çıktım evden. mesajlar hep dindendön diye gelir telefonuma. sübhanallah diye açıp okudum mesajı. "sen ne adi, vasıfsız, haysiyetsiz iğrenç bir adamsın." yazıyordu. numara kayıtlı olmadığından aradım;

    + merhaba, mesaj atmışsınız fakat tanıyamadım?
    - tanımazsın tabi! nerden tanıyacaksın!?
    + nerden tanıyacağım?

    [nerden tanıyacağım? hayatımın çok değerli bir buçuk yılını verdiğim kadının, ölüm korkusu sarmışken tenimi, sabahlara varan dua eşiklerinde ömrümden alıp ona çırpması için dua ederken inandığıma-çok değil bir hafta sonra tüm bu olanları kaldıramayacağımı düşündüğünü söyleyip, bunu daha önce yaşadığını ve hala izlerini taşıdığını da eklemişti sesine özlem kulaklarıma.

    o : e hep hastaydın ama sen, yeni bi şey değil ki bunu bilerek başladık biz. bak yine korkuna yeniliyorsun yapma, seni seviyorum biliyorsun.
    x : belki.. ama olmuyor artık. 4-5 yıl önce yaşadığım şeyi hala atlatmış değilim ben. tahlil sonuçlarım berbat. bunu sana yapamam cemre. seni bu boka yeterince batırdım, artık bitmesi gerekiyor.

    vs. vs.

    o : mutlu olucak mısın?
    x : sensiz? hiç.

    tekrar sorayım nasıl tanıyacağım? içini bildiğim, ilk kez rüyalarımda tanıştığım yıllar sonra rastladığım kadını bile tanıyamamışım ben. sığındığı hastalığı bir mazeret olarak bana sunup, başkasıyla terlemesi miydi aşk? onu tanımamışım ben seni nasıl tanıyacağım?]

    - bilmem.. sana kanıp, beni kötü hissettirmene izin veren o salak kızlardan biriyim.

    kapatıp telefonu bir tebessüm daha ettim. kirletiyor bizi hayat dedim içimdeki şizofrene, 'insanlar suçluluklarına aradığı mazaretleri için en güçlü gördüklerine bulaşırlarmış' diye bir şey duymuştum zamanın birinde. bulaşılan kişiyim şu sıralar, tüm geçmişimin bulaştığı kişiyim.

    bir sabah uyandığımda göbek deliğine süzülen teri emdiğim kadının, seviştikten sonra omuzunu öptüğüm o kadının, saçlarının ıslaklığında uykuya daldığım yine o kadının hayatımda var olma ihtimaliye yaşıyorum ben hala. tüm sevdiklerim sevsin beni diyebilecek kadar bencilim.

    + halı saha maçı yaparsak oynar mısın?
    - oynarıım
    + nah oynarsın, almam ki seni ben.
    - niyeee?

    (sus sikerim)

    edit : ilk entry olsun diye kasmışlığım yok. ama şans, gader.
    0 ...