rahmetli babamla hastaneye gitmiştik. babamın burnu kanıyordu ve kbb uzmanının odasının önüne geldik. sıra bekleyen 8-10 kişi vardı. odanın önündeki görevli hanım bize hemen içeri girmemizi söyledi ve elinde kanlı bir mendil tutan babamla birlikte içeri girdik, doktor gerekli işlemleri yaptı, babamın burnuna tampon sokup kanı durdurdu, 5-10 dakika kadar uzanıp dinlenmesini söyledi ve babam kenardaki kanepede uzanırken sıradaki hastayı içeri aldı.
içeri orta yaşı geride bırakmak üzere olan bir bey girdi ve hemen doktor hanıma dönüp "biz kürtüz diye sıramızı çiğnedin, o türk diye önce onu aldın" dedi, "ama bu günleriniz uzun sürmeyecek" diye ekledi.
doktor, hemşire, babam, ben, hepimiz bakakaldık... sonra doktor "bu bey acil kanamalı hasta idi, kanamalı durumunda sıraya bakılmaz, kanamalı hasta kim olursa olsun, önce alınır. iki kanamalı hasta varsa, daha çok kan kaybeden önce alınır" dedi.
kürt bey inanmaz inanmaz kafasını salladı, "geç, geç" dedi ve şikayetini anlattı; doktor da gereken tedaviyi, kulak yıkanmasını uygulamaya başladı.
babama baktım. hayatımda tanıdığım en eşitlikçi, en uygar adamın yüzünde bir hüzün... izin isteyip kalktı, dışarı çıktık. ben gideceğimizi sanırken, babam dışarıda kürt beyi beklemeye başladı.
birazdan bey çıktı. babam ona "bak kardeşim" dedi, "burada senden başka sıra bekleyen kaç kişi vardı? diyelim 8. bu 8 kişi sırasının alınmasına itiraz etmedi, ama sen ettin. bu kadar insanın, kendi ırkıyla bir sorunu yok, belki kürttürler, belki türktürler, belki lâz; ama onlar sadece burnu şakır şakır kanayan bir insana sıralarını vermeleri gerektiğini, hatta bu durumda sıra diye bir konunun bile olmadığını bildiler ve itiraz etmediler. peki sen niye ettin?"
bey "biz her yerde eziliyoruz" dedi.
babam da "böyle yaptığınız sürece ezilirsiniz zaten, ırksal değerleri insani değerlerin üstüne koyan herkes ezilmeye mahkumdur" dedi.
adam "bırak abey, bu her yerde böyle, sen doğu'yu bilmezsin, siz büyük şehirde bir eliniz yağda bir eliniz balda yaşar, bizim ne çektiğimizi fark bile etmezsiniz" dedi.
babam, "ben doğuyu bilirim, orada yıllarca öğretmenlik yaptım" dedi ve yeni bir soru sordu: "ben de kürt olsaydım, önce benim girmeme itiraz eder miydin, etmez miydin?"
"etmezdim" dedi bey.
"yani doğudaki hastanelerde hiç sıra kavgası yok, öyle mi?" dedi babam, "herkesin kürt olduğu yerde hiç bir tartışma-kavga olmaz, öyle mi?"
"neyse abey, bunlar derin meseleler" dedi bey, "eyvallah" deyip gitti.
babam ardından bana döndü, "görüyor musun" dedi, "zaten var olan haklarının var olduğunun farkında olmayan insanların nasıl hak savaşı yaptığını?"
"amerika'da da bu oldu uzun yıllar; siyah biri hırsızlık yaptı, tutuklandı, 'beni zenci olduğum için hapse attılar' diye mızıkladı. bizim ülkemizde örneğin, yalnızca kendi için başını kapatanlara bir şey denmezken kadınlar siyasi simge için baş kapattılar, sonra 'türbanım yüzünden okuyamıyorum' diye kıyameti kopardılar. şimdi de kürtler yeni hissettikleri varlıklarını abartarak anlatma derdine düştü; pek çok türk, pek çok lâz ve çerkez de onlar kadar aç, cahil, olanaksız olmasına rağmen, 'biz kürtüz diye bize bunlar yapılıyor' diye nefret geliştirdiler. insan kavramını ırk, din, dil, cinsiyet kavramlarının önüne koyamayan herkes, her toplum; ezilmişlik edebiyatının anlık hazzıyla kendi varoluşunu, öfkesini ve zevklerini tatmin eder" dedi.