kültürel bir cennet olarak türkiye

entry1 galeri
    ?.
  1. Sahip olduğumuz müthiş zenginliğin topraklarımızdaki yansıması.anadolu'nun hep söylenegelmiş renkliliğinin bazen afallatan tezahürü.
    çocukluk ve gençlik yıllarımı doğu-güneydoğu sınırında sıkışmış bir kasabada geçirdim.gençliğe tam anlamıyla adım atacağım döneme denk gelecek olan batı illerinden birinde devam edecek yaşantıma kadar kıraç anadolu formatında sürüp gitti hayat.bol dağ bol kaya sığ bir dere asfaltın eğreti durduğu yollar ve ayran tüketilen düğünler.özellikle köy düğünlerinin yıkılmaz kuralı.bir de üç gün boyunca bütün gün çalmaktan yorulmayan davulcu ve zurnacı vardı tabi.
    hayata dair tabulaşmış değerlerken bunlar hep böyle görülmüşken;yaşantının bu yeni coğrafyada sürüp giden kısmında yeni sosyal çevreyi ve türkçe nin farklı bir ağzıyla tanışmayı çok da yadırgamadım.böyle bir çeşitliliğin zaten bir çok kanaldan bilincindeydim.özellikle trt nin kamera karşısında görevli çalışanları kullandıkları istanbul türkçesi ile bunun sinyalini o dönemde vermişlerdi.bu farkında olunan bişeydi zaten o yüzden adaptasyonda çok da fazla problem yaşanmadı.
    lisans eğitimimi aldığım okulda tekirdağ menşeli vatandaşın biriyle yakaladığımız arkadaşlık "istesen olmaz" tadındaki sentezle yüz yüze getirmişti bizi.zaza popülasyonunun hakim olduğu toprakların "bağrından" çıkmış gelmiş ben ile gençlik dönemine kadar pomaklarla bulgarlarla haşır neşir topraklardan kopup gelmiş bu vatandaş kaderin cilvesi ile bir şekilde bir araya gelmişti.yine kültürel farkındalığın getirdiği nokta ile kısmen yadırganarak atlatılmıştı komple kaynaşma dönemi ta ki bu arkadaşın kardeşinin düğünü için beni tekirdağ'daki köylerine davet edene kadar.
    ne kadar kuvvetli de olsa arkadaşlık bağları tutup 600 km. tepip * tekirdağ'a düğüne gitmek çok da akıl kârı değildi aslında.hele ki düğün arkadaşın da değil kardeşininse.4-2 lik bjk-slavia prag uefa kupası'nda çeyrek finale çıktığımız maçın düğünden sonraki güne denk gelmesi ve bu maça bilet ayarlayabilmemin bunda etkisinin büyük olduğunu söylemek gerek.ama maça gelmeden tekirdağ merkez e bağlı arkadaşın yaşadığı köyde yaşanan düğün enstantanelerinin o hâlâ aklımdan çıkmayan satır başlarını anlatmadan olmaz.
    damat evine girdiğimde sanki rakı kıtlığı olacak haberini almış alkoliklerin bulunduğu bir mahzende gibiydim.110 şişe 70'lik yeni rakıyı buzdolabına nasıl sığdıracaklarını tartışıyorlardı arkadaşın kardeşi ile babası.bir yandan üretilmeye çalışılan çözüm çabalarını izlerken diğer yandan anlam vermeye çalışıyordum.içimi kemiren meraka rağmen o kadar rakıyı kimin nasıl ne amaçla ve nerede içeceğini bilmiyordum.ertesi gün yani düğün günü erkenden uyanıp kahvaltı seansını geçtikten sonra düğünün ilk aşamasının yapılacağı evin büyük bahçesine geçildi.henüz yarım saat olmuştu kahvaltıdan kalkalı ama masalar insanlarla ve yemeklerle dolmaya başladı ve tabi bir de rakı ile..bahçeye gelip sandalye çeken herkesin önüne bir yetmişlik koyuyordu damatın babası.tabi ben de nasibimi aldım bundan.önümde bir yetmişlik rakı bardak ve bir sürahi dolusu su.ee ayran nerde?1400 km de rakıya dönüşmüştü benim memleketin düğünlerindeki ayran.ne kadar ayıp şeydi bizim oralarda alkol almak düğünlerde.gizlice içen gençleri ve kalantor masasındaki nadir görülen rakıyı saymazsak alkol dediğin şey uç bir olaydı bizim düğünlerde.burada rus-vokta ilişkisi gibiydi.bir yandan şaşkınlığımı atmaya çalışıyor bir yandan göbek rakısı dedikleri bu özel üretim yeni rakı nın mastikavari şerbetsi tadına hayretle bakıyordum.o gün bugüne kadarki hayatımda ilk defa kendi başıma bir yetmişlik rakı bitirdim.düğünün tekirdağ merkezde devam eden akşamki seansının tek bir anını dahi hatırlamıyorum.arkadaşın adresime gönderdiği resme göre çeyrek altını başarıyla takmış hatta damatla gelinin yanında poz bile vermişim ama resimde kendimi tanımakta oldukça zorlanmıştım.ha bir de istanbul da maçtan sonra yemeyi düşündüğüm paraların başına düğünün akşamki bölümünde ne geldiğini onca senedir hâlâ çözebilmiş değilim.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük