maden işçileri, dipsiz kuyuya inen bir kaç iyi adama denk düşüyor ne yazık ki ülkemizde.
nispeten iyi paralar kazanan, sadece patlamalar sonunda akla geleni isminin yanına hemencecik grizunun yapıştıtıralabileceği emekçiler.
fazlaca romantik olmadan, şunu öncelikle söylemek gerekir ki; "evet, madenciliğin temelinde tehlike vardır". riskli bir meslektir madencilik, zira toprak oyulmakta, vahşi insan ırkının değerli kıldığı materyaller, yerin bilmem kaç kat altından bizim refahımız için çıkarılmaktadır.
ama 10 ayda bir bu denli acı yaşamak zorunda mıdır bu ülkenin halkı? belli periyotlarla, son dakika haberlerinden öğrenmek zorunda mıdır bir patlamayı? ve en acısı da "saatlerce içeriden birilerinin" çıkmasını beklemek zorunda mıdır türk halkı? kadınlar kocaları her sabah ölüme gidiyor gibi mi uğurlamalıdır?
bir meslek düşün ki sanki "cesur yürek olma" işi ifa ediliyor. bu adamlar savaş alanına gitmiyor. ama bu adamların eşi dostu, hergün onu savaşa gönderiyor gibi uğurluyor.
romantizmden ve komünist bir gençten romantik deyişleri duymaktan sıkıldıysan, daha gerçekçi oynayalım - senin deyiminle-.
en kritik noktalar: tahkimat, nakliye, havalandırma ve denetim. allah aşkına hangisi doğru yapılıyor bu ocaklarda? hangisinin hakkı veriliyor?
son olayda, alt taşerona verilen bi denetim yetkisi var. daha netleştirelim. sen ahmete diyorsun ki buradan bana kömür çıkar ve bunun karşılığında devlet olarak ahmete 5 lira veriyorsun. ahmet de gidip mehmetle 3 lira karşılığında anlaşıyor. ama kardeşim ahmet, daha ucuza -kar etmek için- başka bir adama işi veriyor ve denetimini de kendi yapıyor.
uzun oldu. hatta, yarın kendi işine dönecek, kişisel menfaatlerinin peşine düşecek, gündelik hırslarını kovalayacak bi adam için çok çok uzun oldu.