suç ve ceza kitabını ilk okumaya başladığımda, henüz yarıya bile gelmemişken elimdeki kitabın çok daha iyi bir çevirisini okumam gerektiğine karar vermiştim. yazar; sözde çok okunsun diye(!) en basite indirgenerek neredeyse özete dönüştürülmüş, üstelik çevirmenin orjinaliyle ilişiksiz şaka gibi eklentilerini sokuşturacağı bir kitap yazmayacak kadar mükemmeldi çünkü... bu durumda araştırarak aslına en uygun çevirilerini yaptıran ve hemen hemen tüm kitaplarını yayınlayan iletişim yayınevine ulaştım, gerisi malum...
o dönem verdiğim bu çabadan ve okuduklarımdan anlıyorum ki; dostoyevski tarafından yazılmış her satır o kadar değerli o kadar özeldir ki, ruhunuzun derinliklerinde hissetmek ve yaşamak için ihtiyaç duyduğunuz ortamı kendinize yaratıp, orada kitabınızla başbaşa kalmak istersiniz. hiçbirşey kaçırmamak içindir tüm yaşanan ağırlık.
bu bağlamda, dostoyevski okumanın verdiği ağırlığın anlama kapasitesi, zeka seviyesi ile ilgisi olduğunu sanmamakla birlikte; bilakis, okumanın söküldüğü yaşlarda okunduğu doğruysa ya da hangi yaşta okunursa okunsun magazin dergisi okumuşçasına hafifseniyorsa, o zaman anlama kapasitesi ve zeka seviyesinden şüphe edilmelidir. özetle; anlayanlar ağır, anlamayanlarsa üst düzey zekaya sahip olduklarını zannederek hafif derler dostoyevski kitaplarına...
not: belki de zerre kadar anlamayıp kendini dahi sanmaktır hayatta mutlu olmanın sırrı... belki de bu formüle hala -belki de- diyecek kadar hem aptal hem mutsuz olmaktadır keramet. (hep dostoyevski deyince oluyor bunlar)