hayatta birçok şeye, birçok kişiye veda ediyor insan sahi. kimisini bir daha görmüyor, kim bilir belki de göremiyor... giderken bıraktığı yerde, döndüğünde bulamıyor. ağlamak da kâretmez böylesi bir durumda, zira emir büyük yerden.
bir de insanın vazgeçtiği, veda ettiği tarafları vardır hayatında. ister alışkanlık denilsin, ister zevk, ister tutku. bir yerde kırılıyor tüm bunlar da. elde hiçbir şey kalmaksızın tüketiyor kendisini. ve belki de en acısıdır insanın kendinden bir parçaya olan vedası. bir daha görememe ihtimali bile garip gelir hani... hatta halk arasında "hey gidi" şeklinde nidalar ile başlayan yargıların hemen hepsi bunu işaret ediyor gibi. tutarsız bir tarafı var hayatın ve biz insanlara da sirayet etmiş durumda gereğinden fazlaca. ve karşısında olduğumuz ne varsa vaktiyle içinde alıyoruz soluğu. bir insan "asla yapmam" dediği ne varsa yapabilme potansiyelini taşıyor hayatı boyunca. buradaki esas fiil yapmanın kendisi olduğu için "ne" sorusuna dahi gerek kalmıyor çok zamanlar.
ama insan kendisinden bir parçaya veda ediyorken, kendisinden bir parçayı koruyup geliştiriyor sanırım. ahmet haşim mesela... şu meşhur akşam şairi. kadın düşmanı derler üstada, bence değil. sadece biraz daha yakışıklı bir adam olamadığı için kendisinin, karşı cinse olan sevgisi köreltilmiş gene kendisi tarafından. buna karşılık da akşamları sevmeyi öğrenmiş üstad. akşamları okşamış durmuş ve kızıllaşan göklere her baktığımda aklıma gelip de utanmama sebep olmuş... "benim hikayem de böyle" diyebilmiş, kendisine karşı dürüst davranmış. ama nihayetinde kendi yazdığı hikayenin uç noktası olmayı başarmış. eğer ki beni utandırabilmişse üstadın kızıl dilberi, bunu başarmış demektir.
bazen vazgeçmesi gerekiyor insanın, bir yönünü feda etmesi gerekiyor. fedakarlık mı, bencillik mi? adının çok da önemi yok esasen. birileri isim bulur nasılsa... önemli olan hissettiğin, besleyip de büyüttüğün o duygu. ben, kendi hikayemin en sağlam kahramanı, en hesapsız karakteri olsam da çözemedim. biran gelir ve insan bir yönünü feda eder. hangimiz bunu yapmıyoruz ki?