....."herkes hazza koşar, çok azı onun başında beklemeyi bilir"
ne dediğini anlamamıştım.
doğrusu pek aldırmamıştım da.
bu iki cümle zihnimin karanlıklarında, kendisine anlam kazandıracak hiçbir tecrübeye rastlamadan denize bırakılmış iki balık gibi kaybolup gitmişti.
.....
aradan yıllar geçti.
hazzı, aceleyle ganimet çantasına dolduran telaşlı bir korsan gibi davranmak yerine daha telaşsız hareketlerle hazzın sahibi olabileceğimi fark etmeye başladım.
.....
hazzın başında beklemeyi, ona dokunmayı ertelemeyi öğrenmiştim.
o yaşlı kadının bana ne anlatmak istediğini, aceleci insanları niye küçümsediğini, hazza, hayatın bana gösterdiği yoldan değil, sabrımla inşa ettiğim bambaşka bir yoldan ulaşmanın lezzetini anlamıştım.
.....
hazzın içinde yok olmayı öğrendiğinde anlıyordun, neden bütün dinlerin hazzı yasakladığını; be menzilde kendi dünyanı yaratıp kendi tanrın haline geliyor, hazza tapınıyordun çünkü.
ürkütücüydü.
ve çıldırtıcı.
diyerek duygularıma ve düşüncelerime ayna tutmuş yazardır.