ilkokul yıllarında tahminimce her öğrencinin sahip olduğu sendromdur. 7-12 yaş aralığındaki tüm çocukların kanayan yarası idi pazar günleri. değişen teknoloji ile bir nebze de olsa kırılmış olabilir tabi bu sendrom.
öyle eskiden kalkayım kahvaltıdan sonra bilgisayarı açar akşama kadar oyalanır sonra uyur okula giderim yoktu. pazar sabahı kalkılır, tüm ailenin katıldığı etraflıca bir kahvaltı edilir. kahvaltı sofrasından kalkılınca pazar işkencesi başlar. televizyon açılır ve sırasıyla tüm kanallar dolaşılır. ama her kanalda ya ekonomi ya siyaset ya da magazin vardır. bir çocuğun dikkatini çekebilecek sıkıntısını giderebilecek tek şey magazin programlarında gördüğü iki göt bir de bacaktır. o da bir süre sonra sıkar çünkü çocuktur. uyuyan dev uyanmamıştır. bu sıkıntıyla camdan dışarı bakılır. bir umut arkadaşlar belki dışarı çıkmıştır da iki top teperiz diye. ama tüm babalar evde oturmayı tercih ettiğinden çocuklarını da dizlerinin dibinde isterler. sokakta incin top oynardı.
evde temzilik yapılır sırf can sıkıntısı geçsin diye kendi çalışma masamın tozunu alır yatağımı toplardım. ama yine de geçmezdi vakit. tüm sıkıcılığıyla o gün bir saat yüz dakika bir gün 32 saat olurdu benim için.
ve pazar günleri ütü kokusudur benim için. evet evet. pazar günü akşam haberlerine takiben salona ütü masası kurulur. yaklaşık iki saat boyunca önlükler pantolonlar o hafta giyilecek her şey ütülenir. o ütünün metalik kokusu tüm evi sarardı.
ve bir nesil bizimkiler dizisinden sonra şahane pazarı izlemeden uyumazdı. tüm bu eğlencelik programlar bile zevk vermezdi. bizim için tek anlamı birkaç saat sonra uyumamız gerektiğidir.
yani ilkokula gidiyorsanız ve günlerden pazarsa hayat çok sıkıcı.