sen.
makinenin başındaki adam, atölyedeki adam.
yarın sana yarın su boruları ve yemek kapları yapmayı bırakıp
miğferler ve mitralyözler yapmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
tezgâhı ardındaki kız ve büroda çalışan kız.
yarın sana el bombalarını doldurmanı
ve keskin nişancı tüfeklerine dürbün takmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
laboratuardaki araştırmacı.
yarın sana eski yaşamı yok edecek
yeni bir ölüm keşfetmeni emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
hastasının başındaki hekim.
yarın sana cepheye gönderilecekler için
sağlam raporu yazmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
gemideki kaptan.
yarın sana buğday taşımayı bırakıp tank
ve top taşımanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen.
havaalanındaki pilot.
yarın san...a kentlerin tepesine yakıp yok eden bombalar
yağdırmanı emrederlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
sen. köydeki.
sen. kentteki.
yarın askere alma belgeleriyle kapına dikilirlerse,
yapacağın bir tek şey var:
hayır de!
eğer hayır demezseniz,
işte o zaman,
çamur rengi,
ağır, kurşun gibi
bir sessizlik
ortalıkta kol gezecek;
tüm oburluğuyla
büyüyerek,
okullara, üniversitelere,
tiyatrolara, spor alanlarına,
çocuk bahçelerine
ürkünç, açgözlü
ve önlenemez
bir biçimde
çöreklenecek...
enstitülerde,
büyük hekimlerin
dahice buluşları
çürüyüp küf tutacak....
sonra,
deşilmiş bağırsakları
ve zehirlenmiş ciğerleriyle
son insan,
ışıldayan güneşin
ve yanıp sönen takımyıldızların altında
bir başına dolanıp duracak;
bir deri bir kemik kalmış,
çılgına dönmüş son insan
uçsuz bucaksız mezarlar,
dev beton blokların
soğuk putları
ve ıssız kentler arasında
yalnız başına
bir küfür gibi
dolanırken
şu
korkunç soruyu
soracak:
neden ?
ve bu soru bozkırlarda
hiç duyulmadan yitip gidecek,
yıkıntılar arasında sürüklenip
kiliselerin molozları
arasında yok olacak,
girilmez yeraltı sığınaklarına çarpıp
parçalanacak.
son hayvan-insanın
son hayvansı çığlığı
hiç duyulmadan,
hiç yanıtlanmadan
kan göllerinde
boğulacak....