çocukken "ağlatıyormuş bu sakız" hurafelerinden sonra merak edilip, alıp çiğnenmiş ve "bu ne laaaağn!" nidaları eşliğinde bunu hayata geçirenlere ve üretenlere küfrettirmiş olan sakızdır. sakızların yüz karasıdır.
çocukken çeşitli salaklıklar yapabiliyor insan. kuzenimle, -8-9 yaşlarındayken- sokaklarda it gibi sürterken (çok haşarıydım ben evde durmuyordum ayıptır söylemesi) milletin bu sakızı çiğnediğini öğrendik. merak ettik biz de. olay şöyle gelişmişti hatırladığım kadarıyla:
k: kuzen
b: ben
a: arkadaşımız
a: ağlatan sakızı çiğnediniz mi?
b: yoo niye çiğneyelim ki ağlatıyorsa? salak mısınız siz, ağlamak için sakız mı çiğniyosunuz kızım?
k: ay ben merak ettiiiim.
a: ama tadı güzel. ben ağlamadım.
b: bence yalan o. ağlattığını sanmıyorum.
k: slywitch sen bi denesene ben korktum.
b: tadı nasıl ki?
a: güzel güzel çiğneyin seversiniz.
lan, şimdi yiğitliğe de bok sürdürmek istemiyorum açıkçası. mahallede belli bi karizmam var. sonuçta lider konumundayım. ip atlarken, oyun oynarken hep tüm oyunları ben organize ediyorum. herkes benim bu sakızı çiğneyince ağlayıp ağlamayacağımı merak etmeye başlamıştı. etraftan "yapamas kiii yapamas kiiii!" gibi gaz verici ve de kışkırtıcı uğultular yükselmeye başlamıştı. ben ise çabuk gaza gelen biri olduğum için:
"ne çiğneyemicem lan?! ya allah ya bismillah! ilk hedefimiz bakkal!" diyerekten ve de hafiften sek sek sekerekten, bade süzerekten (bade süzmek ne bilmiyorum. bilen varsa aydınlatsın bilgisiyle) bakkala doğru ilerledim. bi yandan da birkaç dakika içerisinde tüm karizmamın yerle bir olacağını hayal ederek strese giriyordum.
hayal sahnesi:
sakızı alıyorum. bir çember yapmışlar. ağlayan sakız ayini yapıyoruz adeta. hepsi, sakızın bende nasıl etki yapacağını beklerken oldukça sessiz. sakızı ağzıma atmamla "valeleleleğööööaaa völoğğuuueehhaaaaallaaaa hüle hüle büle büle" diye ağıt yakmaya başlıyorum. feryatlarım yankılanarak tüm mahalleyi sarsıyor. ağlatan sakız, en büyük tesirini benim üstümde göstermiş gibiydi. tüm karizmam ve o jack shephard gibi lider tavrımdan bir toz zerreciği bile kalmamıştı. çevremdeki çember daralıyor ve etraftaki veletlerin, mahallenin sümüklü ezik çocuğunun bile bana gülmesinden mütevellit, sezercik'i anlıyordum o an.
neyse ki bu, en kötü ihtimaldi. "yok lan daha neler. ne ağlaması öyle? o kadar da diil. minnacık sakız" diyordum. aldım sakızı çıktım bakkaldan. hayalimdeki gibi birkaç çocuk başıma geldi.
+ eheheueh at bakalım ağzına nolcak?
nihal'le sevişmiş behlül görmüş gibi bi bakış attım velete. bir şey dememeyi tercih ettim. sakızı attım ağzıma. ekşi mi ekşi, anlam veremediğim bir tat.
+ peeööhhh! bu ne laaaan! salak mısınız siz! bu çiğnenir mi? sakızdan başka her şeye benziyo!
- ahaha gözleri dolduuu
+ ne var lan bunun içinde?
- bilmiyoruz kiiee
+ heh tadı düzeldi lan. tatlandı bu. içi şekerliymiş.
neyse ki biraz göz dolmasıyla kurtardık karizmayı. hıyar + hımbıl + kıro kuzenim de "ben çiğnemeeğaammm!" diyerek, beni oracıkta enik gibi bırakarak uzaklaştı.