bir minik portakal kabuğunda bile onu andım bugün. gözlerim doldu yersiz. o denli hayatlarımız içiçe geçmiş meğer onunla. en basitinden her gün geçtiğim yolun köşesinde şemsiyeyle bekleyen afacan bir çocuk misali duran olgun yürekli yok artık. birlikte yediğimiz -en azından yemeğe çalıştığımız- , üstümüze başımıza akıttığımız portakal reçeli maziye götürdü bir anda beni. onunla son kahvaltımızı anımsattı küçük bir dilim portakal kabuğu... bugün olsa eminim yaptıklarımla bir yandan gurur duyar bir yandan dalga geçerdi "önce beni iyileştir" diye. keşke elimde olsaydı... zamana sövmek de portakal kabuğuna sövmek kadar anlamsız da olsa onun için tüm anlamsızlıklara bile razıyım. yeterki o gitmeseydi...