yürürken odanın içinde
yakup’un camları titriyor
kaburgalarının arasından
süt damlıyor
odadan odaya geçerken
yavaşlıyor hareketleri
mesela oturmak koltuğa
sevişmek yan masada
zaman alıyor
kuşun tüyleri dökülüyor yastığa
kemoterapi görmüş gibi
şişiyor vücut
ya da tavan alçalıyor üstüne
ben fark etmiyorum
(zaten hiçbir şeyi fark etmiyorum
omuzlarıma yerleştirdiğim dinamitleri
ayaklarımın benden habersiz dans edişini…
ne bileyim kalbimin takla atışını falan
kusursuz buluyorum)
faraşla topluyorum külleri
yaz esintilerini, yeşil şifon kurdeleyi
bir fotoğrafa bakarcasına
özenle saklıyorum
serin bir şarap ısmarlıyorum kendime
unutmak için değil
hatırlamak için kaçıyorum
pencerenin önünden
gece saat on ikiyi vurduğunda
üç şarkı seçiyorum
böbürlenen oğlan çocuklarına
camdan cama öpüşen kadınlara
bir de yolunu şaşırmış metresime
el veriyorum
korkunç acı çekiyorum
galiba babama benziyorum
yakup’un sinirleri titriyor ellerimde
ağzımı açık tutuyorum
kapamak gerekirse diye.