unutabilmek, güç gerektiren bir iş.
bundan birkaç gün önce, o güce sahip olduğumu düşünmüştüm. öyle bir güçtü ki, sana uzun uzun doya doya bakmamı, kokunu içime çekmemi, seninle konuşmamı engelleyebiliyordum.
sevinmiştim. seni unutabilecek gücüm vardı çünkü. kendimi sana ezdirmeyecektim. can acıtan cümlelerini duymak, onlara katlanmak zorunda kalmayacaktım. adını duyduğumda uzun uzun konuşmak istemeyecektim. önceden canımı acıtan cümlelerini duyduğumda kahkahalarla gülecektim. yanımda olduğunda sımsıkı sarılmak, ellerini tutmak, saatlerce dudağından öpmek, gözlerimi gözlerine sabitlemek istemeyecektim. "belki"lere veda edecektim.
ama yapamadım işte. istedim, sürekli istedim, halâ istiyorum. o güç hiç var olmadı. kocaman bir yalandı, kocaman. kendimi avutabilmek, mutlu olabilmek için uydurduğum bir yalan. lakin mutlu olamadım.
ve farkettim bazı şeyleri...
uyanıkken benim olma sevdiğim, peki. elimi tutma, gözlerime bakma, sevişme benimle. uyuyorken, düşlerimde, hergün elimi tutarken, sevişirken, birşeyler paylaşırken ne önemi var ki ?
işte bu yüzden sürekli uyumak istiyorum, mutlu oluyorum.
başka bir yolum daha var mutlu olabilmek için.
elimde bir kadeh şarap, seni düşlüyorum sevdiğim. işte en büyük mutluluk bu.
seni seviyorum.