bazı kişisel işlerim ve neredeyse ailenin tüm bireylerinin rahatsız olması dolayısıyla memleket gezimin de içine edildiği haftasonunda düzenlenen, gaziantep'te yaşamama rağmen pazar günü katılabildiğim zirve.
sabah 6.30'da pek güzel duygularla uyanıp gaziantep sokaklarına kendimizi attık. hazır bizimkileri beklerken şöyle bir kiralık evlere bakalım dedik ama 052716'ya beğendiremedik. sonra kozalak, bikereindiroeli ve demeteren ile tanışma fırsatımız oldu.
piknik alanına giderken külüstür arabamın içinde içebildiğimiz sigara ile diğer arabadakilere nazire yapabildik demeteren ve 052716 ile birlikte, artık dayanamayan kozalak yeter ulennn deyip atladı arkaya, arabanın arkasından itfaiye kovaladı bir süre, ne olduğunu anlamadık.
yol kenarında gördüğümüz uygulama oteli'nde ne olduğu konusunda farklı hisler içinde olsak da yolumuza devam ettik. piknik alanına ulaşır ulaşmaz, bir grup aç insan olarak daha oturmadan çalı çırpı aramaya koyulduk. her insan evladı yerdekileri toplarken, biz yine farkımızı gösterip ağaçlara zıplayıp, tırmanıp toplamaya başladık. dedik ki marjinal olalım. ama galiba dozunu kaçırdık. neyse ki pek sorun olmadı. heralde gaziantep insanı alışık bizim gibilere.
mangalı başarıyla yakabilmiş, artık yemeye koyulmuştuk ki, hemen yanımızdan ciğer söken cinsten öksürükler duymaya başladık. en rıdvan halimle "ölür o" dedim ve dönmemle birlikte ciddi bir durum olduğunu farkettik. yılların kebab ustası hem şişlere eti dizmekte hem de bağırmaktaydı "kaldırın şöyle bir ayağa sarılın arkadan hıkk dedirtin" diye. bu anneannemin kızlık döneminden kalma yöntemlerin işe yaramayacağını sanan doktorum civanım 052716 ile kalktık yanlarına gittik. farklı uygulamalar olacak sanarken, aynı yöntemleri yaptırınca ustamıza saygım bir kat daha arttı.
işin özü hayat kurtardık sözlük, gaziantep'te gazetelerde manşetlerdeyiz.
dönüş yolunun başka bir entryde anlatayım. zira hala yorgunluktan kollarımı kaldıramıyorum. merak ediniz.