çoğu zaman askerliğin duyguların bittiği ve başladığı yer olduğunu düşünmüşümdür. kişinin silahından başka hiç bir şeyin olmadığı ve bildiğimiz anlamda bütün sosyal normların ortadan kalktığı vahşi bir ortamda, kişi bence düşmanla değil kendisiyle savaşır, kendiyle hesaplaşma içine girer.
nefesi sinemadaki savaş klasiklerine yaklaştıran olay da bu kanımca. onları üniforma içindeki yeşil bir şey olarak değil ama ağlamalarıyla, gülmeleriyle, annesiyle, sevgilisiyle, askerden dönünce iş kurma arzusuyla ele alması filmi değerli kılıyor. dağın başına hedef gibi bırakılıp - o karakol öyle bir duruyor ki, pkk'ya adeta 'gel, beni vur' diyor - başlarına ne geleceğini bilmeyen askerlerin birleşmiş hayatları.. farklı sınıflardan, kültürlerden, eğitim düzeylerinden, şehirlerden, etnik kökenlerden gelen bu insanları birleştiren tek şey, o zamana kadar hiç görmedikleri bir coğrafyada, o zamana kadar hiç bilmedikleri bir düşmana karşı 'vatanı' koruma sorumluluğu. hayatında eline hiç silah almamış insanlara 3 ay silah eğitimi verip askerliklerinin geri kalan 12 ayında kuş uçmaz kervan geçmez dağlarda teröriste karşı durmanın psikolojisini izleyenlerine çok iyi indiriyor, nefes. askerler sanki her an baskın olacakmış, her an şehit düşecekmiş halet-i ruhiyesi içinde ki, yalnızca böyle yaşamak bile kafayı sıyırmak için yeterli gelir.
bana en çok ilginç gelen, bir türk filminden beklenmeyecek kadar ağdalı ve felsefe dolu diyaloglardı. bunu yapan kişi yüzbaşıydı. sürekli konuşarak onlara niçin burada olduklarını, neden burada olmak zorunda olduklarını, burada ne yapıldığını vermeye çalışan bu adam, esasen, onların kafasında bu anlamsız çarpışmayı rasyonelleştirmeye çalışıyor. onları tekrar ve tekrar savaşmaya inandırmak istiyor ama öylesine içi boş bir mücadele ki bu, geride bıraktığı yalnızca ağlayan kadınlar.. anneler, eşler, sevgililer.
thin red line filminde bir cümle vardı, "her asker kendi savaşını verir" diye.. nefes bize bunu tekrar ispatlıyor; yüzbaşı ile doktor'un kişisel bir onur mücadelesine dönen savaşları, kendi şahıslarında bağlı bulundukları tarafın ideolojilerini çarpıştırmaları kadar erlerin neredeyse tamamının şehadetle sonuçlanan askerliği, orada herkesin esasen kendi hayatının savaşını verdiğin gösteriyor. ölüm ve yaşam arasındaki çizgi bu kadar ince ve geçirgen: bir nefes kadar, aldın ve verdin, hepsi o..