insanın dört zindanı

entry10 galeri
    3.
  1. "Benim tezimin özü şudur: insan dört zorlayıcının etkisindedir. Bu zor zorlayıcı gücün etkisinden özünü kurtarınca özde insan olabilir ve gerçek anlamı ile insan olmak bu dört zindandan kurtularak özgürlüğün elde edilmesine bağlıdır. Tezin açıklanabilmesi için ilk önce bu Dört Zorlayıcı'nın ne olduğunu; ikinci olarak da, insanın bu dört zindandan, diğer bir deyğişle bu dört zorlayıcı gücün etkisinden nasıl kurtulabileceğini ortaya koymak gerekir. Bu dört zorlayıcı güç şunlardır:
    Historizm(tarihselcilik), Sosyolojizm(Toplum-bilimcilik), Biyolojizm(dirim-birimcilik) ve Naturalizm(doğa-bilimcilik)'dir."


    Historizm(tarihselcilik) :
    insan, insanlığın tüm bireyleri, herkes ve "ben" Tarih'in meydana getirdiği bir dokudur. Nasıl? Her birey tarihin gerektirdiği biçimde oluşmuştur. Bu şu özelliklerim var ise geçmişin de, başlangıçtan bugüne kadar süregelen Tarih dolayısı iledir. içinde bulunduğum ve kendisiyle örüldüğüm tarih beni kendine göre "ben" yapmıştır. "Ben" tarihimin bana verdiği özelliklere sahip olmuşum. Büyük Fransız ihtilali, Rönesans, Ortadoğu veya bugünkü Batı dünyasında yer alsaydım, başka bir dilim, başka bir düşünce ve duygularım, başka ahlâk ve gidişim olacaktı. Şu halde iki ayrı tarihe sahip "ben"ler iki ayrı insan olmuşlardır. Bu durumda yine benim özelliklerim, Tarih'in temel belirleyici olduğu görüşü yolu ile benim elimden çıkmış, Tarih'in iradesine teslim edilmiş oluyor. Şu halde nasıl seçebilirim? Kendi istediğim gibi mi? Hayır, Tarih'in benim için seçtiği gibi! Şu anda konuştuğumuz dili biz seçmedik; Tarih bu dili bize verdi ve getirdi, gözümüzü açtığımızda bu dili bize verdi; gözümüzü açtığımızda bu dili bir zorunluluk olarak kabul ettik.
    Peki historizm'in baskısından nasıl kurtulur insan? Bu soruyu şimdilik geçiyorum; diğer zorlayıcı güce geçelim.

    Sosyolojizm(Toplum bilimcilik) :
    Sosyolojizm, doğanın etkisini bir dereceye kadar, Tarih'in etkisini de bir açıdan kabul eder ve der ki: "Bütün bu etkenlerin bir ölçüde etkisi olmakla birlikte, gerçekten "ben"i ortaya getiren, benim üzerimde egemen olan toplumsal çevre ve toplumsal düzendir. Ben eğer cömert ya da çok gayretli ve kahraman isem, "feodalite" düzeni içinde büyüyüp olgunlaştığım içindir. Paragözün biriysem, burjuvazi içinde doğduğum içindir. Ata binip pala sallayan biriysem aşiret düzeni içinde yaşadığım içindir. Demek ki ben kötü olmuş isem, bende kötülüğü yaratan ve seçen toplumsal çevredir; iyi olmuş isem bende iyilik durumunu yaratan ve beni buna çağıran yine toplumsal çevredir, benim işim değildir. Sosyolojizmde birey yoktur. insan seçebilen bir ben olarak var olmaz, birey toplumun onu ortaya getirdiği gibidir. Şu halde bu "kimseler" insan değildir. Çünkü artık seçim yetenekleri yoktur. insan; 'ben', 'benliğim' diyebilen, "ben bunu kanıtlar dolayısı ile seçtim" diyebilen, seçmeyebilir olmasına karşın seçen kimsedir.
    Bazı toplumsal etkenler senin dindar olmanı, Batı'dan gelen toplumsal düzenimize giren ve sende de bulunan bazı etkenler ise senin dinden uzak bulunmanı isterler. Demek oluyor ki sen bu etkenler elinde oyuncaksın. Dini seçtiysen dîni-toplumsal etkenlerin sende üstünlük sağladığı, dinsizliği seçtiysen dıştan gelen etkenlerin geleneksel etkenlere üstünlük sağladığı anlaşılır. Şu halde sen toplumsal düzenin belirleyici gücü elinde oyuncak gibisin. Sonuç olarak "sen ve "ben" diye bir şey yoktur.
    Peki Sosyolojizm'in baskısından ve zorlayıcı gücünden nasıl sıyrılabiliriz? Bu soruyu da şimdilik geçiyorum ve diğer zorlayıcı güce devam ediyoruz.

    Biyolojizm(dirim-bilimcilik) :
    Bu görüş de biyolojiyi temel alan görüştür. insanı kurumuş ve taşlaşmış materyalizm kalıplarından bir ölçüde yükseltmeye uğraşır. Bu da gösteriyor ki 20. yüzyıl bilginleri artık 19, 18 ve 17. yüzyılların kuru ve dar tanımı içinde insanı ele almıyorlar ve anlayıp anlamdırmıyorlar. Biyolojizm, insan üzerinde, fizyolojik(bedensel) ve psikolojik(ruhsal) özellikler bütününün temel belirleyici olduğunu ileri sürer. Bu özellikler bütünü, çok gelişmiş ve karmaşık bir doku içinde insanı oluşturur ve her birey biyoloji kanunları içinde ve bu kanunlara göre yaşar.
    Biyolojizm düzeyinin hem Materyalizm'den hem Naturalizm'den üstün olduğu doğrudur. insan'ı da Doğa'nın veya maddenin olağan bir görüngüsünden daha üstün tutmaktadır. Ne var ki insanı yine özbilinçli ve özgür bir varlık olduğunu yadsımaktadır. "Ben" dediğimde, ben yine bilinçsiz ve kendi biyolojik özelliklerime bağımlı bir oyuncak demek oluyorum. Şu halde "ben" yokum. Bu görüş, örneğin zayıf kimselerin akıllı, şişmanların sevecen olduğunu ileri sürer.
    Demek oluyor ki akıllılık gösterenin bu işte payı yoktur, bu iş beden ağırlığının işidir. Sevecen ve cömert davranan bir kimseye de minnettar olmamız gerekmez, bu da onun midesinin işidir. Kendi insan benliğinin işi olmayıp, biyolojik yapısı böyle gerektirmiştir. Esasen bize şefkat ve iyilikle davranmamak elinde değildir.

    Naturalizm(doğa -bilimcilik) :
    Maddecilik(materyalizm) insanın yapısını ve özünü maddenin yapısı ve özünden bilir. Daha başlangıçta yaptığı tanımla, maddeden olmakla sınırlı bir gelişimin çerçevesi içine hapseder. insan sadece madde yapısından olan bir varlıktan başka bir şey değilse, madde yapısında olmanın boyutları içinde, sınırlanması ve engellenmesi demektir.
    Doğacılık(naturalizm) da insanı harcayan, feda eden bir başka görüştür ki, 18. yüzyıldan 19. yüzyıl başlarına kadar oldukça yaygınlaşmıştır. Doğacılık şu görüştedir: Aslolan, 'tabiat' adlı canlı, fakat özbilincine sahip olmayan bir varlıktır. insan da bu canlı ve bilinçsiz doğa'nın(tabiat) bir ürünüdür. insan sonradan oluşan bir varlıktır ve onu meydana getiren doğa'dır. Ben özgürsem, duyumsuyorsam, seçiyorsam, bir şey yapıyorsam, doğa benim kavrayışımı, seçim ve yaratıcılık yeteneğimi yapmış ise ben de öylesine yapıyor, seçiyor, kavrıyorum. Şu halde insanın özgürlüğü doğanın onun yaratılış ve yeteneğine bağışladığı ölçüdeki imkânlarla sınırlanmıştır. Böylece insan; bu görüş içinde tabiat görüngülerinden (phenem, phenomene) biri olarak ele alınmaktadır. Doğa'da gelişmiş ve diğerlerinden daha fazla gelişmiş görüngülerden ayrılır. Bu görüş de "ben"i, istediğimi seçebilen ve yapıp-kurabilen bir varlık olarak feda etmektedir.
    Irmak kenarında olduğunu, şu halde ister istemez balıkçılıkla geçinmem gerektiğini, yöremde yalnızca orman bulunduğunu, şu halde yazgımın avcılık olduğunu biliyordum.

    insan, bu dört zindandan kurtul(a)madığı sürece asla özgür olamayacaktır. Peki insan bu Dört Zindan'dan kendini nasıl kurtaracaktır? Yazar bunu kitabında çok iyi bir şekilde açıklamış. Kitabı alıp okumanızda ve bu Dört Zindan'dan kurtulma yollarını öğrenmenizde(ve başkalarına öğretmenizde) fayda var.

    [Sosyolog, düşünür, Dr. Ali Şeriati'nin "insanın Dört Zindanı" adlı kitabından ben tarafından amatörce çıkarılmış bir özettir.
    5 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük